31 Mart 2010 Çarşamba

Kimden: unal yilmaz (unalican@yahoo.com)
Gönderme tarihi: 17 Mart 2010 Çarşamba 13:17:36
Kime: huseyin husnu gurel
selam ve saygılar hüseyin bey amca erzincan da dogalgaz ve deprem le ilgili azimli çalişmanız için teşekkür ederim degerli bilgilerinizden yararlanmaktayım tubitakın raporunu okudum bence yapilması gereken bir sondaj çalişması olmalı 1992 erzincan depreminden sanırım 1 yıl önce cimin tarafında petrol arama çalişması yapılıyordu sondaj aşamasına geçilecegi söyleniyordu depremle konu kapatıldı sonra ne oldu bilmiyorun ayrıca ekşi sudaki içmenin oldugu açık havuzlu kaplicanın suyunun analiz edilmesinde yarar var suyun durgunlaştıgı yerlerde suyun üzerinde metalik yaglı bir birikim olmakta su yogun kükürtlüdür bu metalik yag gibi birikim kükürt olabilirmi biliyorsunuz fay kırıklarının oldugu yerlerde sıcak su kaynakları vardır 1992 depreminde en belirgin deprem sonrası yarılma emareleri ekşisu mevkinde toprak yüzeyinde gözlemledim bu bilgilerimi dikkatinize sunmak istedim esenlikler dilerim .

16 Mart 2010 Salı

MARMARA BÖLGESİ; ERZİNCAN ŞEHRİ VE OVASINDA YERALTI DOĞALGAZ PATLAMALARINDAN KAYNAKLANAN AFETLER İLE ERZİNCAN OVASINDA ZENGİN DOĞALGAZ VARLIĞI HAKKINDA TARAFIMDAN DÜZENLENEN 10/10/2008 TARİHLİ RAPOR VE EKLERİNİ; TUBİTAK ADINA İNCELEYEN Sayın Prof. Dr. ERSİN BOZKURT’ UN GÖRÜŞ VE ÖNERİLERİ'NE CEVAPTIR:
Dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehri ve ovasında deprem başlamadan kısa bir süre önce yeraltında doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları ile korkunç afetlerin meydana geldiği ve Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz yatağının varlığı konusunda tarafımdan düzenlenen 10.10.2008 tarihli RAPOR ve ekleri 10/10/2008 tarihli dilekçelerle yetkili Makam ve ilgili Kurumlara sunularak; ilgilenmeleri istenilmiştir.
Bu konuda yalnız Maden Mühendisleri Odası Başkanlığı’nca kurulan komisyon tarafından RAPOR ve 32 adet ekinin incelendiği; bu konuda her türlü desteğin verileceği; 27.10.2008/1807 tarih ve sayılı yazıları ile bildirilerek, bu Oda Başkanlığı vatanseverliğini ve Yüceliğini göstermiştir.
Diğer Makamlar ve İlgili Kurumlar hiçbir inceleme, araştırma ve soruşturma yapmadan; görgü tanıkları ile görüşmeden, masa başında oturarak; kafadan sallama beylik, gerçek dışı palavra ifadeler ile; Ülkemiz için fevkalade önemli olan bu konuların dışlanması cihetine gitmişlerdir.
1- TÜBİTAK’a, sunulan 01.12.2008 / 14325 sayı dilekçe ile daha evvelce 10.10.2008 tarihlerinde sunulan RAPOR’un “Yetkin bir Kurul teşkil edilerek” bütün belge ve eklerinin incelenmesi ve bu konuda uzman teknik elemanlar ile mahallinde soruşturma ve araştırma yapılması; görgü tanıkları ile görüşülmesi; benim de mutlak suretle bu Kurul’a davet olunarak görüşlerinin alınması talep edilmiştir.
2- TÜBİTAK’a sunulan 7.1.2010/00162 sayılı dilekçe ile Marmara denizinde 326 ve 1894 tarihleri arasında meydana gelen 19 depremden; 9 depremde Marmara denizinde Tsanami meydana geldiği Yenikapı’daki eski Bizans limanında 15 geminin (bu gemiler küçük gemilerdir.) Tsunami deniz dalgalarıyla batmış olduğu; MTA’nın Erzurum jeolojik haritasında Diyarbakır’ın Hazro ilçesi civarındaki ve Erzincan ovası civarındaki katmanların petrol teşekkülü bakımından benzer jeolojik yapıda olduğu açıklanarak; Hozro’da 14 petrol ve gaz arama kuyusu açılmış olduğu halde; Erzincan ovasında muazzam miktardaki doğalgazın bulunduğu yerde hiçbir arama kuyusunun açılmamış olduğu konusundaki yeni belge ve bilgiler; TÜBİTAK’a arz edilmiştir.
3) Marmara denizinde 15 gemiyi batıracak ölçüde veya 1509 depreminde olduğu gibi İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Tsunami meydana geldiği takdirde; Marmara denizi kıyılarında çok büyük can ve trilyonlarca ABD doları gibi çok büyük mal kaybı ile Ülkemiz vefat edercesine felç olacaktır.
SONUÇTA:
Dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehri ve ovasında deprem başlamadan kısa süre önce doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları ile korkunç afetlerin meydana geldiğine ve Erzincan ovasında zengin doğalgaz yatağının varlığına dair tarafımdan düzenlenen 10.10.2008 tarihli RAPOR Sayın Prof. Dr. Ersin BOZKURT (ODTÜ) incelemiştir.
Bu RAPOR hakkında Prof. BOZKURT’UN görüş ve önerilerini içeren TÜBİTAK’ın 11.2.2010 tarihli yazısı 1 yıl 3 ay 11 gün gibi çok uzun bir zaman sonra tarafıma bildirilmiştir.
Bu RAPOR ve ekinde ki belgeler ile tarafımdan ortaya konulan bilimsel gerçekler Sayın Prof. BOZKURT tarafından kabul edilmemiş ve konu dışlanmıştır.
Bu nedenle çok büyük bir sükûtu hayale uğramış bulunuyorum. Zira:
1) Deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce yeraltında doğalgaz patlaması olayı ile deprem birbirinden farklı ve başka, başka olaylardır.
Bu nedenle yer altında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerin; deprem olayları ile; faylar ile ve faylardan CO2 ve radon gazı çıkışı gibi olaylarla hiçbir ilgisi yoktur.
Depremler esnasında bazı yerlerden çıkan alevlerin göklere yükselmesi; etrafın nur gibi ışınlanması; gökyüzünün kızıl renge bürünmesi ve gökte alev ile yanan doğalgaz ısısı ile deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 çok soğuk hava ısınması ve ovadaki donmuş karların erimesi olayları ile de deprem ışıkları, alev kütlesi, ateş topları ve ufo’lar ile hiçbir ilgisi yoktur.
Deprem hareketleri başlamadan önce; yeraltında doğalgaz patlaması olayı ile ve Doğalgaz yatağı konuları ile hiçbir ilgisi olmayan bu gereksiz bilgiler boşu boşuna verilmektedir.
2) 17 Ağustos 1999 Marmara depreminde fay olamayan yerde fotoğrafı ile sergilenen DDY rayı; deprem darbeleri sebebi ile yalnız yatay yönde bükülmüştür.1992 Depreminde Erzincan ovasında yeraltından doğalgaz patlamalarından ileri gelen sıvılaşma olayı ile DDY rayı hem yatay hem de düşey yönde bükülmüştür. DDY rayının düşey yönde bükülmesi olayı fevkalade önemlidir. Bu rayın düşey yönde bükülebilmesi için bu rayın oturduğu beher m2 zeminin en az 15-20 ton gibi çok büyük kuvvetler ile aşağıdan yukarı doğru itilmesi gerektir.
Erzincan ovasındaki DDY rayının düşey yönde bükülmüş olduğu yerde deniz bulunmuş olsaydı; bu rayı düşey yönde büken kuvvetler ile sular havaya savrulacak; sular kıyılardan geri çekildikten sonra; bu denizde çok büyük Tsunami dalgaları meydana gelecekti.
Marmara denizinde de doğalgaz patlamaları ile deniz suyu havaya savrulmakta; kıyılardan sular geri çekildikten sonra; Tsunami meydana geldiği kanısı doğmaktadır.
Marmara denizinde deprem darbeleri ile 3-4 m. yüksekliğinde Tsunami dalgaları meydana geldiği halde; bu denizde doğalgaz patlamaları ile; 1509 depreminde olduğu gibi İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçülerde ve Yenikapı eski Bizans Limanında olduğu gibi 15 gemiyi batırabilecek ölçülerde çok büyük Tsunami dalgaları meydana gelebildiği anlaşılmaktadır. Bu neden ile DDY rayının yatay yönde bükülmesi olayı ile Erzincan ovasında ki DDY rayının düşey yönde bükülmesi olayının benzer şekilde değerlendirmesi çok yanlıştır.
Depremlere karşı faylardan uzak yerlere depreme dayanıklı sağlam inşaatların yapılması fevkalade önemli olduğu herkesçe kabul edilmektedir.
Ancak depreme dayanıklı inşaatların; DDY rayını düşey yönde bükebilen canavarlar kudretinde sıvılaşma olayına dayanması mümkün değildir. Bu nedenle yeraltında doğalgaz patlamalarına ve meydana gelen bu sıvılaşma olaylarına karşı; gerekli ilave teknik önlemlerin alınması mecburiyeti vardır.
3) Japonya’da 7.2 gibi çok şiddetli olmayan 1995 Kobe depreminde; en şiddetli depremlere dayanıklı inşaatlar; bu çok şiddetli olmayan depreme dayanamamış ve param parça olmuşlardır. Japonlar Kobe deprem afetinin; deprem üssü merkezinin yakın olması sebebi ile; Kobe’nin aşağıdan yukarı doğru düşey yönlü hareketlerden ileri geldiğini; bu depremin ilk günü keşfettikleri ve Kobe’yi düşey yönlü hareket canavarına karşı teknik önlemler ile korudukları halde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa bir süre önce; yeraltında doğal gaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile zeminlerin aşağıdan yukarı doğru itilmesinden düşey yönlü hareketlerden ileri geldiği; henüz bilinmemektedir.
4) TPAO Genel Müdürlüğünün tarafıma bildirilen 17.6.1998–0118/1265 sayılı cevabi yazıları ile Fırat nehri boyunca akıp giden asfalt ve ham petrolün aranacağı konusunda bilgi verildiği halde; aradan 11 yıl gibi çok uzun süre geçtiği halde; bu konuda bugüne kadar hiçbir arama yapılmamıştır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Bağlı ve İlgili Kuruluşlar Daire Bakanlığının 20 Kasım 2001–3037/17439 sayılı yazıları ile TPAO Genel Müdürlüğü tarafından yapılan incelemede; Erzincan ovası altındaki petrolü oluşturan çökellerin erozyon ile aşınmış olduğu ve ekonomik üretim yapılmayacağı resmen bildirilmiştir.
Etraf dağlar ile çevrili olan Erzincan ovası 1000 m. gibi çok kalın alüvyon ile örtülü olduğundan ovanın altındaki çökeller; erozyon aşınma karşı çok mükemmel şekilde korunmuştur.
Erzincan ovasının altındaki petrol ve doğalgaz yatağının erozyon ile aşınmasını kabul etmek için; çok geri zekâlı olmak gerektir. Bu konuda TPAO Genel Müdürlüğü’ne 11 sene önce uyarı yapıldığı halde; bu Genel müdürlük henüz gaflet uykusundan uyanamamıştır.
1992 Erzincan depremini yaşayan Şeker Fabrikaları Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı olan Yüksek Elektrik Mühendisi Sayın Yakup AY; depremden 1 saat önce; akşam vaktinde havanın -11,3 Cº olduğunu bizzat kendisi ölçmüştür.
Deprem esnasında Erzincan da hava çok soğuk olduğundan; herkes paltoları giyerek; yakınlarından haber olmaya ve enkaz altında kalanları kurtarmaya gitmiştir. Sabaha kadar hava çok ısındığından ve (hava en az 20 Cº sıcaklıkta ısındığından) paltolar çıkarılmıştır. Deprem gecesi Erzincan ovasındaki çok soğuk havanın en az 30 Cº derece ısındığı kesin şekilde belli olmaktadır.
1992 Erzincan depremini yaşayan THY İşletme Müdürü Sayın Orhan BİRDAL; arkadaşı ile karları çiğneyerek akşam vakti camiye giderken; yüzlerine aniden çok sıcak havanın vurduğunu; ayaklarının altındaki yerdeki karların erimeye başladığını; arkadaşı ile; çok soğuk havada yüzlerine çok sıcak havanın vurmasına ve karların erimesine akıl erdiremediklerini; bu olaydan yarım saat sonra camide depremin meydana geldiği konusunda fevkalade önemli bilgi vermektedir. Genel Müdür Sayın BİRDAL ve Daire Başkanı Sayın Ay ile sokaktan geçen hamal efendiler dahil binlerce görgü tanığı Erzincan ovasında deprem gecesi çok soğuk havanın ısındığı ve ovadaki karların eridiği konularında da bilgileri vardır.
5) TPAO teknik elemanları Erzincan da, Fırat nehrinden akıp giden asfalt veya petrol maddesini aramak üzere Erzincan’a gitmeye karar verdikleri takdirde; Erzincan ovasında depremlerde gökyüzünün saatlerce ve günlerce kızıl renge büründüğünü; deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 çok soğuk havanın ısındığını ve ovadaki donmuş karların eridiğini; depremleri yaşamış sokaktan geçen hamal efendiler ile ve binlerce görgü tanığı ile görüşerek bu konudaki gerçekleri öğrenilecek ve Erzincan ovası civarındaki çok zengin doğalgaz yatağı; kesin şekilde ortaya çıkacaktır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve TPAO Genel Müdürlüğü kadrolarında; bu doğalgaz yatağını ortaya çıkaracak birçok vatansever, bilgili ve üstün yetenekli teknik elemanların bulunduğuna; inanılmaktadır. Bu vatansever, teknik elemanlara görev ve yetki verilirse; Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı varlığı Ülkemize kazandırılacaktır.
6) Sayın Prof. BOZKURT; Erzincan ovasında deprem geceleri trilyonlarca m3 çok soğuk havanın ısınması hesabının nasıl yapıldığını ve Erzincan ovasındaki otların niçin yanmadığı gibi çok acayip sualler sormaktadır.
a) Azıcık hesap yapmayı bilen kimseler eline kağıt kalemi alarak; harita üzerinde Erzincan ovası; Kemah ve Sansa boğazları alanlarını hesaplayarak ve bulutlardan 10-15 Km. gibi daha yükseklerde doğal gazın çok büyük yerlere yayılarak yandığı düşünülerek; deprem gecesi Erzincan ovasında trilyonlarca m3 soğuk havanın ısınması hesabını kolayca yapılabilecektir.
Erzincan ovasındaki çok soğuk havanın ısınması ve donmuş karların erimesi için muazzam ısı enerjisine ihtiyaç vardır. Bulutların çok üstünde gökte yüz milyonlarca ve milyarlarca soba veya kalorifer yakılsa bile; Erzincan ovasında 1cm. bile karın erimesinin mümkün olamayacağını düşünmek ile; gökte yanan doğalgazın muazzam miktarda olduğunu; kabaca hesaplamak mümkündür.
Ben Erzincan ovasında her depremde Ülkemizin yıllık doğalgaz ihtiyacından kat kat fazla doğalgazın yandığını hesap ettikçe; geceleri uykularım kaçmaktadır.
Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağı ile; Ülkemizin ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Ülkemizin doğalgaz ihtiyacı fazlasıyla karşılanacak; fazla doğalgaz harice ihraç edilecek; Ülkemiz doğalgaz bakımından dışa bağımlılıktan kurtulacak; doğalgaz ve elektrik fiyatları çok ucuzlayacak ve birçok insana iş imkanı sağlanacaktır.
b) 1939 ve 1992 Depremlerinde Erzincan ovası tamamen kar ile kaplı bulunuyordu. Karlar ile kaplı bu ovadaki otların yanması mümkün değildir.
Esasen bulutların 10-15 Km. gibi çok üstündeki göğün yüksek yerlerinde alev ile yanan doğalgazın; ovadaki otları yakması mümkün değildir.
Depremler esnasında Erzincan ovasındaki Kırklar tepesinden alevlerin çıktığını ve eskiden meydana gelen bir depremde nöbet tutan bir askerin alev ile yandığını; bu askerin alevlerden kaçarak canını kurtardığını Kurutilek köylüleri bilmektedir. Bu köylüler alevlerin çıktığı yerlerdeki otların yanmış olduğunu; muhtemelen bilmektedir. Bu konularda birçok görgü tanığı vardır.
7) Enerji Bakanlığı, TPAO Genel Müdürlüğü teknik elemanları; uçaklara binerek; İran’a, Irak’a, Azerbaycan’a, Rusya’ya, Türkmenistan’a giderek doğalgaz satın almak ve Nabuco Projesi için doğalgaz bulabilmek için çok büyük çaba göstermektedir. Her yıl dış ülkelere milyarlarca ABD doları gibi çok büyük doğalgaz bedeli ödenmektedir.
Bu teknik elemanlardan bilgili ve vatansever yalnız bir teknik eleman; Erzincan’a gittiği takdirde; depremleri yaşayan sokaktan geçen hamal efendiler dâhil binlerce görgü tanığı; deprem gecesi hava çok soğuk iken; sabaha kadar havanın çok ısındığını; ovadaki donmuş karların eridiğini; hava çok ısındığından sabaha karşı paltoların çıkarıldığı konusunda bilgiler öğrenilecek ve bu çok zengin doğalgaz yatağı varlığı kesin şekilde belli olacaktır.
8) Arabistan platosu muazzam kuvvetler ile Anadolu’yu itmekte ve Anadolu her yıl Yunanistan’a doğru 2,5 cm yaklaşmaktadır. Bu itme ile Erzincan ovası her yıl 1-2 cm kadar daralmakta ve fay yüzleri karşılıklı olarak birbirlerini zorlayarak muazzam kuvvetler ile itmektedir. Zaman ile, bu itmeye dayanamayan fay yüzeyleri çatlamakta ve fayların aniden kırılması ile depremler meydana gelmektedir.
Deprem hareketleri başlamadan 1-2 gün önce; fay çatlaklarından ve depremler esnasında da faylardan yükselen doğalgaz; yeraltında patlamakta; yüzeye çıkan ve hava ile uygun oranda karışımda bulunan doğalgaz alevi ile yanarak; alevler göklere yükselmekte; alevlenmeyen doğalgaz göğe yükselerek; gökte doğalgaz saatlerce ve günlerce alev ile yanmaktadır.
Deprem olayı olup bittikten sonra; bütün çatlaklar vana gibi kapanmakta ve yeraltından dışarıya doğalgazın çıkışına izin verilmemektedir. Erzincan’da yeniden deprem oluncaya kadar geçen 50-60-100 sene gibi çok uzun zaman içinde; yeraltından doğalgazın dışarıya çıkmasına izin verilmediğinden; bu yataktaki doğalgaz çok mükemmel şekilde muhafaza edilmektedir. Bu konudaki, gerçek; ilk defa tarafımdan ortaya atılmaktadır.
9) Malezya ve Endonezya’da olduğu gibi Erzincan ovasında fayların içerisi petrol ve özellikle doğalgaz ile tıka basa doludur. Yapılacak sondajlarda petrol ve doğalgaz artezyen şeklinde fışkıracak ve çok ekonomik üretim yapılacaktır.
ESKİ NESİLLERİN BİZDEN DAHA ÇOK AKILLI VE DAHA ÇOK BECERİKLİ OLDUKLARI ANLAŞILMAKTADIR.
1) 945 Sene önce; 1045 Erzincan depreminde hiçbir ulaşım ve iletişim imkânı yok iken; develere binilerek ulaşım sağlanabiliniyordu. Bu depremde fay olmayan yerde zemin yarılmış; insanlar bu yarıklara yuvarlanarak düşmüşler; yaz günü yeryüzü karanlık ile örtülmüş; (depremler esnasında atmosfer sis bulutu ile kaplanmaktadır) sarsıntılar bütün sene devam etmiş ve Güneş ile ayın rengi kan rengine boyanmıştır
Bu depremde fay olmayan yerde doğalgaz patlamalarından ileri gelen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olayı ile; zeminin yarıldığı; gökte doğalgazın alev ile yanması ile güneşin ve ayın renginin kan rengine boyandığı belli olmaktadır.
Bu deprem bilgileri Erzincan’dan deveye binilerek; günlerce deve sırtında gidilerek; Urfa’daki, METEOS’a ulaştırılmıştır. Urfalı METEOS deve sırtında taşınan bu deprem bilgilerine itibar etmiş ve bu bilgileri Vekai-Namesine yazarak insaniyete ve bilim dünyasına hizmet etmiştir.
945 sene evvel 1045 Erzincan depremini yaşayan insanların; bu günkü insanlardan daha akıllı ve daha becerikli oldukları anlaşılmaktadır.
Depremler ve artçı depremler olup bittikten sonra 1766 İstanbul depreminde 8 ay ve 1045 Erzincan depreminde yeraltında doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olaylarından ileri gelen ve yıl boyunca gece gündüz kesilmeden sarsıntılar devam etmiştir.
2) 1509 İstanbul depreminde Yavuz Sultan Selim’in babası II. BEYAZIT Osmanlı Padişahı iken; dünya’nın öküzün boynuzları üstünde kurulu olduğuna; öküzün boynuzunu oynatınca depremin meydana geldiği hurafelerine inanılıyordu. Bu devirde; faylar, petrol, doğalgaz ve doğalgaz patlamaları ile suya doygun zeminlerde sıvılaşma olayları meydana geldiği bilgileri bilinmiyordu.
1509 İstanbul Depremi’nde 109 cami ve mescit ile 1300 ev yıkılmış, 13000 insan ölmüş ve Marmara Denizi’nde meydana gelen Tsunami dalgaları İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşarak; Marmara denizi kıyılarında birçok yerler sular altında kalmıştır.
Bu depremde Osmanlı padişahı BEYAZIT, kıyamet koptu diye Edirne’ye kaçmıştır. 13 Gün sonra Edirne’de de deprem olunca Padişah İstanbul’a geri dönmüş ve sarsıntıların devam ettiğini görmüştür.
Yeraltında kil tabakaları arasında düdüklü tencereye benzer kapalı ortamda doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ve yüzey arazinin deniz gibi dalgalanmalarından ileri gelen sarsıntılar; deprem olayı olarak kabul ediliyordu.
Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT; İstanbul’un çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırmış; bu kuyular ile yeraltında düdüklü tencereye benzer ortama 400 delik açılmış; bu kuyular denge bacası görevi yapmış ve yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u kurtarmıştır. 501 Sene önce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT’ın çok akıllı ve üstün yetenekli olduğu anlaşılmaktadır.
Depremleri ve deprem sarsıntılarını önlemek mümkün değildir. Padişahın kazdırdığı bu kuyularla yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’un kurtarılmış olduğunu bir defa daha ifade etmekte fayda vardır.
Çok akıllı ve üstün yetenekli Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT; sahtekâr sihirbazların, medyumların, üfürükçülerin; sihirlerine, üfürüklerine, muskalarına itibar etmemiştir.
Bu Yüce Padişahımız; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntıları ve korkunç afetleri; kuyular açarak bilimsel yöntem ile önlemiştir.
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT; mezardan başını kaldırsa; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde 20-30-50-100 m. gibi derin olmayan ve 80-100 cm gibi geniş çaplı kuyular açarak; bu yerleri doğal patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden çok az masraf ile kolayca kurtaracaktır.
MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN ŞEHRİ VE OVASI YERALTI DOĞAL GAZ PATLAMALARINDAN İLERİ GELEN AFETLER VE ERZİNCAN OVASINDAKİ DOĞAL GAZ YATAĞI VARLIĞI KONUSU KAVRANAMAMIŞ OLDUĞUNDAN KONU İLE İLGİLİ DEĞERLENDİRME (Sayın Prof. Dr. BOZKURT tarafından) YANLIŞ YAPILMIŞTIR VE ÇOK BÜYÜK YANILGI İÇERİSİNE DÜŞÜRÜLMÜŞTÜ.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında doğalgaz patlamaları, meydana gelen sıvılaşma olayları ve doğalgaz patlamalarından ileri gelen kıyametler koparcasına korkunç afetlerin; Marmara denizinde meydana gelen Tsunami deniz dalgalarının ve Erzincan ovasındaki doğalgaz yatağı gibi fevkalade önemli olan konuların; Jeoloji, Maden, İnşaat, Deprem, Petrol ve Doğalgaz konularında uzman teknik bilim adamlarınca teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından incelenmesi ve değerlendirilmesi şart ve gereklidir.
TÜBİTAK Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçede; Kurumunuzca teşkil edilecek Yetkin kurul tarafından 10.10.2008 tarihli RAPOR’un bütün belge ve ekleri ile incelenmesi; benim de bu heyete mutlaka davet olunarak; benim görüşlerimin alınması; Kurumunuzca görevlendirilecek uzman teknik eleman tarafından mahallinde inceleme, soruşturma, arama yapılması; görgü tanıkları ile görüşülmesi talep edildiği halde; bu taleplerin hiçbiri yerine de getirilmemiştir. Sayın Prof. BOZKURT; tarafımdan ODTÜ’deki Makamlarında telefon ile iki defa bizzat kendileri tarafından aramama ve bizzat kendileri tarafından iki defa telefon numaram alınmasına rağmen; benimle görüşmeyi kabul etmemiştir.
Ülkemiz için fevkalade önemli olan bu RAPOR ve eklerinin TÜBİTAK’ça teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından incelenmesi talep edildiği halde; bu RAPOR ve ekleri yalnız Jeoloji konusunda bilim adamı olan Sayın Prof. BOZKURT’un incelemesine tevdi edilmesi ile bu konudaki gerçekler anlaşılamamış ve büyük yanılgı içerisine düşülmüştür.
Sayın Prof. BOZKURT; bu RAPOR ve eklerinde sergilenen bilimsel gerçekleri kavrayamadığı ve çok yanlış değerlendirmeler yaptığı ve çok büyük yanılgı içerisine düştüğü açık ve belirgin şekilde ortada görülmektedir.
Sayın Prof. BOZKURT; TPAO Genel Müdürlüğüne; Erzincan’da 11 yıldan beri Fırat nehrinden alıp giden asfalt veya ham petrol maddesinin niçin aranmadığı sorusu sorulmamıştır. Bu Genel Müdürlüğe; etrafı dağlar ile çevrili Erzincan ovasının 1000m. gibi çok kalın alüvyon altında çok mükemmel şekilde erozyon altında korunan petrol ve doğalgaz yatağının erozyon ile aşınamayacağı konusunda bilgi verilmemiş ve bu konuda uyarı yapmamıştır. Bu konuda Sayın Prof. Dr. BOZKURT; TPAO Genel Müdürlüğüne ders verilmemiştir. Bu bilimsel içerikli uyarı yapılmış olsaydı; belki de TPAO dalmış olduğu; derin gaflet uykusundan uyanmış olacaktı.
M.S. 326 ve 1894 tarihleri arasında Marmara bölgesinde meydana gelen 19 depremden, 9 depremde Tsunami dalgaları meydana gelmiştir.
Bu konuda Marmara denizi kıyılarındaki Valiliklere, Belediye Başkanlıklarına ve ilgililere bilgi verilerek uyarı yapılması ile Ülkemize çok büyük faydalar sağlanmış olacaktı.
Dünyada yalnız Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri boşlanmadan kısa süre önce yeraltında patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitilmesi; yüzey arazinin deniz gibi dalgalanması; 1045 Erzincan depreminde fay olmayan yerlerde insanların düşeceği ölçüde çatlaklar açılması,1045 bu depremde 1 yıl boyunca sarsıntıların devam etmesi; bu depremde güneş ile ayın kan renginde boyanması; Erzincan ovasında fay olmayan yerde DDY. Rayının aşağıdan yukarı doğru itilerek düşey yönde bükülmesi, faylardan 25-30 km. uzakta olan İstanbul’da Anbarlı’da fay olmayan yerde 3 km. boyunda düşey yönlü çatlak açılması, Adapazarı’nda faylardan daha fazla hasar meydana gelmesi; Büyükada’da; Erzincan ‘da ve Adapazarı’nda fay olmayan yerlerde çok büyük düşey yönlü hareketlerinin meydana gelmesi; Adapazarı’nın 1,5km. dışındaki yerde 4 katlı evler boyundaki alevlerin yerden yükselmesi, Sapanca gölüne petrol dökülmüş gibi; bu göl yüzünün alev ile yanması; deprem harabeleri olarak terk edilen Eski Erzincan şehirlerinden hiçbir fay geçmediği halde; Yeni Erzincan şehrinin fayların geçtiği çok tehlikeli yere kurulması;1766 İstanbul depreminde 8 ay boyunca korkunç gürültülerin işitilmesi; bu depremde aralıklı olarak 8 ay sarsıntıların devam etmesi; M.S.326 ve 1894 tarihleri arasında Marmara bölgesinde meydana gelen 19 depremden 9 depremde Marmara denizinde Tsunami dalgaları meydana gelmesi; Marmara denizi kıyılarında Yenikapı’da eski Bizans limanında 15 geminin (bu gemiler küçüktür.)kıyıya sürüklenerek Tsunami dalgaları ile batması; 1509 depreminde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Tsunami yüksek deniz dalgaları meydana gelmesi; İstanbul’da birçok yerlerin sular altında kalması konularında bugüne kadar yalnız Yüce Osmanlı Padişahı II.BEYAZIT’ın İstanbul’un çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırarak; yeraltında doğalgaz patlamalarından ve sıvılaşma olaylarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u kurtarması konularındaki gibi gerçekler; Urfalı METOS’un Vekai-Namesi; İslam Tarihi, İstanbul Depremleri, Osmanlı Onkolojisi; Erzincan tarihi; Erzincan da Valilikçe yayınlanan deprem kitapları, Erzincan da yayınlanan Bir Şehrin Hikayesi dergileri gibi yazılı tarihi belgelerde ve medyada bu konulardaki gerçekler; tarafımdan açık ve belirgin şekilde ortaya dökülmüştür.
Bu gerçekler uydurma, düzmece ve yalan kabul ediliyor ise; bu uydurma, düzmece ve yalan bilgilerin yazılı tarihi bilimsel belgelerden silinerek atılması ve iptal edilmesi gerektir.
Ülkemizin en büyük Bilim ve Teknoloji Kurumu olan TÜBİTAK Kurumunca teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından Ülkemiz için önemli olan bu konulara yardımcı olunacağına ve gerekli değerlendirme yapılacağına inanılmaktadır.
S A Y G I L A R I M L A
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş.Yük.Müh.(İTÜ-1953)
ADRES: Ahenk Sok. 10/11 Çankaya/ANKARA
TEL: 0312-4391925

ÖNEMLİ NOT: TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) CEVABİ YAZISI ve Sayın Prof. Dr. Erdin BOZKURT'un (ODTÜ) MÜTALAASI AŞAĞIDA (alt sayfada) DIR.

TÜBİTAK (Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu) CEVABİ YAZISI ve Sayın Prof. Dr. Erdin BOZKURT'un (ODTÜ) MÜTALAASI






































































































































9 Mart 2010 Salı

Yük. Müh. Hüseyin Hüsnü GÜREL'den "çok önemli bir hatırlatma ve açıklama"
PROF. DR. CELAL ŞENGÖR'ÜN;
"1509 DEPREMİNDE MARMARA DENİZİNDE İSTANBUL’UN SAHİL BOYUNDAKİ VE GALATA SURLARINI AŞACAK ÖLÇÜDE TSUNAMİ MEYDANA GELDİĞİ KONUSUNDA"
ANKARA İTÜ EVİNDE FEVKALADE ÖNEMLİ VE TARİHİ BİLGİLER VERMİŞTİR....
Bilim dünyasında deprem konusunda üstün bilgili ve yetenekli Prof. Dr. Celal ŞENGÖR; 20.11.1999 tarihinde; İstanbul depremleri konusunda; Ankara’da İTÜ evinde bir konferans vermiş ve bu konferansta;
“Yavuz Sultan Selim’in babası Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT zamanında; 1509 depreminde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Tsunami meydana geldiğini; Marmara denizi kıyısında bir çok yerin sular altında kaldığını; 109 cami ve mescit ile 1300 evin yıkıldığını; 13000 insanın öldüğünü ve Osmanlı Padişahı’nın kıyamet koptu diye korkarak Edirne’ye kaçtığını; 13 gün sonra Edirne’de de deprem olunca; bu defa Padişahın İstanbul’a geri döndüğünü;
1509 depreminde olduğu gibi günümüzde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Marmara Denizinde Tsunami yüksek deniz dalgaları meydana geldiği takdirde; çok büyük can kaybı ve en az 200 milyar ABD doları gibi çok büyük bir mal kaybı verileceğini açıklamıştır
.