ERZİNCAN’DA DEPREME DAYANIKLI İNŞAA EDİLEN BİNALAR DÜŞEY YÖNLÜ HAREKETLERE DAYANAMAMIŞ VE ÇOK TEHLİKELİ ŞEKİLDE ÇATLAMIŞLARDIR.
Ankara’da Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası (İNTES) tarafından Mayıs-Haziran 2009 tarihli insan dergisi’nin 23. sayfasında; Erzincan Belediye Başkanı Yüksel ÇAKIR “Türkiye genelinde depreme en hazırlıklı il; Erzincan” olduğu konusunda bir makale yayınlamıştır..
İnternette http://milliservet.blogspot.com WEB sitesinde yayınlanan dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında kil tabakaları arasında muazzam büyüklükteki düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz ile suya doygun zeminlerin yan yana ve beraberce bir arada bulunduğu; bu yer altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda deprem hareketleri başlamadan çok kısa bir süre önce doğalgaz patlamaları ve bu patlamalar ile meydana gelen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olayları ile zeminler aşağıdan yukarı doğru itildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp, yatıp kalkarak veya burgu gibi bükülerek ve paramparça olarak bu yerlerde kıyametler koparcasına çok korkunç afetler meydana geldiği; bu deprem hareketleri başlamadan önce; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerin deprem olayları ile hiçbir ilgisi olmadığı; doğalgaz patlaması ve deprem olayları birbirinden farklı ve başka, başka olaylar olduğu konularında 32 yazılı belge ile bilimsel bilgiler verilmiştir.
Bu Web sitesinde; Japonya da 7.2 gibi çok şiddetli olmayan 1995 Kobe depreminde; en şiddetli depremlere dayanıklı sağlam inşaatların, bu çok şiddetli olmayan depreme dayanamadığı; Kobe deprem afetinin; deprem üssü merkezinin yakın olması sebebi ile; Kobe’nin aşağıdan yukarı doğru düşey yönde itilmesinden ileri geldiği; bu depremin ilk günü keşfedildiği halde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile bu korkunç afetlerin meydana geldiği hakkındaki gerçeğin henüz bilinmediği konusunda 32 yazılı belge ışığında bilimsel açıklamalar yapılmıştır.
1992 depreminde Erzincan Ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sıvılaşma olayı ile; fay olmayan yerde DDY rayı yatay ve düşey yönde canavarca büküldüğü bilinmektedir.
Depremlere dayanıklı inşa edilen binaların ve tesislerin DDY rayını bükebilen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olaylarına dayanabilmesi mümkün değildir.
Bu WEB sitesinde; Erzincan da en şiddetli depremlere çatlamadan dayanabilecek sağlamlıkta inşa edilen B.A binaların; 2,3,4 gibi ufak şiddetteki depremler esnasında meydana gelen ufak sıvılaşma olaylarına bile dayanamadığı; bu B.A. binaların kolonları, kirişleri, döşemeleri ve perde duvarları gibi taşıyıcı aksamlarının çok tehlikeli şekilde çatladığı; bu çatlak binaların ileride meydana gelecek çok şiddetli olmayan depremlerde bile; burgu gibi bükülerek param parça olmaya ve bina içindeki insanların da pastil gibi ezilmeye mahkum bulundukları; bu binaların çatlakları sıvanarak veya sıva çatlağı olduğu yutturulması ile; bu çatlak binalar Erzincan halkına terk ve teslim edildiği konusunda bilgi verilmiştir.
Erzincan da depreme dayanıklı inşa edilen binaların çatlamış olduklarını; Dr. Cihangir ARISAN; Dr. Hilmi SEVİNÇ; eski Veteriner Müdürü Metin ÇÖREKÇİ; esnaftan Ekrem BÜYÜKFIRAT; Nihat YAPAR; Hüseyin YERGÜN gibi yüzlerce kimse tarafından bilinilmektedir.
Bu WEB sitesinde; depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen; bu korkunç afetlerden; çeşitli teknik önlemler ile kurtulmanın mümkün olduğu; Yavuz Sultan Selim’in babası Osmanlı Padişahı II.Beyazıt 500 sene önce; 1509 depreminde İstanbul’un muhtelif yerlerine 400 kuyu kazdırdığı; bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, bu kuyuların denge bacası görevini yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen; sarsıntılardan İstanbul’u kurtardığı konusunda bilgi verilmiştir.
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT; mezardan başını kaldırsa; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde 10-20-50-100 m. gibi az derinliklerde ve 80-100cm. çaplarında geniş kuyular kazdırarak; bu yerleri doğalgaz patlamalarından ileri gelen; kıyametler koparcasına korkunç afetlerden kolayca kurtaracaktır.
Doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları ile; zeminlerde açılan çatlaklar ile bu zeminler çok mükemmel şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile; deprem hareketleri 50m. gibi mesafelerde çok zayıflamakta ve hasar olmamaktadır.
Yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen afetler önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok mükemmel şekilde esnemesi ile; Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında faylardan 50 m. uzakta bulunan yerlerde hiçbir hasar olmayacaktır. Bu yerler ile eski Erzincan şehirlerinde deprem harabesi olarak terk edilen yerlerin tamamı deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır. Bu yerlere çok katlı ve yüksek inşaatlar yapılacaktır.
Yetkili Makamlar ile Kurumlara sunulan 10.10.2008 tarihli dilekçeler ile; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağının ortaya çıkarılması için; ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
Aradan bir yıldan fazla zaman geçtiği halde; hiçbir inceleme, soruşturma ve arama yapılmadan ve görgü tanıkları ileri görüşülmeden; masa başında oturarak; kafadan sallama beylik palavra ifadeler ile; bu konular dışlanmıştır.
TÜBİTAK Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; evvelce sunulmuş olan 10.10.2008 tarihli RAPOR’un teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından bütün belge ve ekleri ile incelenmesi; mahallinde soruşturma ve araştırma yapılması; görgü tanıkları ile görüşülmesi ve Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerin önlenmesi ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağının ortaya çıkarılması için; TÜBİTAK öncülüğünde gerekli faaliyete başlatılması; talep edilmiştir.
TÜBİTAK tarafından bu konuların incelenmeye başlandığı öğrenilmiştir.
Erzincan Belediye Başkanı sıfatıyla Yüksel ÇAKIR; depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşerek ve toplantılar yaparak Erzincan şehri ile ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitildiği; bazı yerlerden çıkan alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur doğmuş gibi aydınlandığı; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, elektrik direklerinin ve binaların yana yatıp, yatıp kalktığı; depremler esnasında atmosferin sis bulutu ile kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri Erzincan ovasında çok soğuk havanın ısındığı; ovadaki donmuş karların eridiği konularında Yetkili Makamları ile Kurumlarına, Üniversitelere ve özellikle TÜBİTAK Başkanlığına bilgi verdikleri taktirde; bu konulardaki gerçeklere inanılacak ve Marmara bölgesi ile Erzincan şehri ve ovası yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu çok korkunç afetlerden ve Erzincan da depreme dayanıklı binaların çatlaması rezaletinden kısa zamanda kurtulmuş olunacak ve Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarılacaktır.
Bu konudaki gerçekler ortaya dökülmediği taktirde; hem Marmara bölgesi ve hem de Erzincan şehri ve ovası; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen kıyametler koparcasına çok korkunç afetler ile baş başa kalacak ve hem de Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağından Ülkemiz ve Erzincan mahrum kalacaktır.
Şeker fabrikaları Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı Yakup AY ile Türkiye Hava Meydanları Genel Müdürü Orhan BİRDAL; 1992 Erzincan depremini yaşayarak; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü sesler işitildiğini; gökyüzünün kızıl renge büründüğünü; deprem akşamı hava çok soğuk iken; sabaha kadar havanın çok ısındığını; ovadaki karların eridiği konularındaki gerçekleri bilmektedir.
Depremler esnasında Erzincan ovasında yeraltından çıkan fay suları, artezyen ve sondaj kuyularının suyu ısınmadığına göre; deprem geceleri Erzincan ovasındaki trilyonlarca m3 çok soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte doğalgazın alev ile yanmasından ileri geldiğini ve Erzincan Ovasındaki bu doğalgaz yatağının çok zengin olduğunu; doğa açık ve belirgin şekilde ortaya koymaktadır.
Doğanın varlığını kesin olarak ortaya koyduğu bu çok zengin doğalgaz yatağını; ne TPAO ve ne de hiçbir kimse yok sayamayacak ve göz ardı edemeyecektir.
Bu zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemizin ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Ülkemiz doğalgaz bakımından dışa bağımlılıktan tamamen kurtulacak; doğalgaz fiyatları çok ucuzlayacak ve yüz binlerce işsize iş imkânı sağlanacak ve ihtiyaç fazlası doğalgaz harice ihraç edilecektir.
Bu konularda verilen yalan-yanlış bilgilere karşı çıkılmalıdır.
Bu konularda yalan-yanlış bilgi veren kimseler şiddetle kınanmalı ve kamuoyu önünde tekzip edilerek cezalandırılmalıdır.
Bu konulara ilgi göstermek ve çözüm bulmak vatandaşlığın kutsal görevidir..
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh.(İTÜ-1953)
ADRES :
Ahenk Sok. 10/11 ÇANKAYA/ANKARA
TEL : 0312 – 418 12 37 - 4391925)
e.MAİL : hhgurel@hotmail.com
WEB : http://www.milliservet.blogspot.com
21 Aralık 2009 Pazartesi
9 Aralık 2009 Çarşamba
DİKKAT !.. İstanbu depremi 2011'de olabilir !...
Date: Tue, 1 Dec 2009 01:45:35 -0800 /From: unalican@yahoo.com
Subject: depremler / To: hhgurel@hotmail.com
Selam ve saygılar sunarım Hüseyin bey;
Selam ve saygılar sunarım Hüseyin bey;
Erzincanlıyım 1992 depreminde yaşadıklarımız hiçbir zaman aklımızdan çıkmadı şimdi istanbulda ikamet ediyorum istanbulda beklenen depremden dolayı huzursuz vaziyet içindeyiz. Sitenizdeki yazılarınızı okudum ve erzincanda dogalgazın olup olmadıgı mutlaka araştırılmalı 1992 depremi sonrası aniden ısınan hava durumuna sahidim atmosfer olaylarımı gaz sonucumu araşrılması önemlidir. Ben istanbul depremleri ile ilgili bir araştırmamı sizlere arz etmek istedim. 1509 depreminden 7 yıl toplayarak ilerlersek 1719-1754-1894-1999 depremleri periyod olarak görülmekte 2 nokta 5 ile 7 yıl çapımı 35 yıl ilerlersek 35 yıl periyodlarının sonunda yine aynı 1509-1719-1754-1999 depremleri olmuştur 35x7=245 yıl olarak toplarsak 1509+245=1754 depremi 1754+245=1999 depremi 1719+245=1964 marmara manyas depremi periyodu çıkmakta 1766 depremi aynı 7 yıl ve 35 yıl toplayarak ilerlersek 35 yıl periyodu 2011 yılına gelmekte 1766+245yıl=2011 yılına gelmekteyiz büyük istanbul depremleri bu periyodla dogrulanmış durumdadır.
Bu hesaba göre bence olacak büyük istanbul depremi 2011 yılında gerçekleşebilir bu hesabı bilgilerimi deprem profesör hocalarınada ilettim bir yanıt alamadım sizinlede paylaşmak istedim gereken yerlere bu bilgiyi iletmekte fayda olduguna inanıyorum çünkü kritik zaman yaklaşmaktadir.
Teşekkür eder saygılar sunarım, Ünal YILDIRIM, istanbul kartal
*** Date: Wed, 2 Dec 2009 08:18:56 -0800 / From: unalican@yahoo.com, To: / Subject:
NOT; önceki mailimde 35 yıl periyoduna 1894 depremi yazmamışım bu nedenle düzeltmek içindir 1766 depremi 35 yillik periyotlara göre 2011 yılinda periyodu dolmaktadır bence 2011 yılındaki güneş ve ay tutulmalarıın haziran tutulması dügümler ekseni tam kavuşumumda olacagı için bir felaket işareti taşiması bence çok önemlidir ben astoloji bilgisine vakıfım bunuda dikkatinize arz ederim
*** Date: Wed, 2 Dec 2009 08:18:56 -0800 / From: unalican@yahoo.com, To: / Subject:
NOT; önceki mailimde 35 yıl periyoduna 1894 depremi yazmamışım bu nedenle düzeltmek içindir 1766 depremi 35 yillik periyotlara göre 2011 yılinda periyodu dolmaktadır bence 2011 yılındaki güneş ve ay tutulmalarıın haziran tutulması dügümler ekseni tam kavuşumumda olacagı için bir felaket işareti taşiması bence çok önemlidir ben astoloji bilgisine vakıfım bunuda dikkatinize arz ederim
24 Kasım 2009 Salı
OSMANLI PADİŞAHI II. BEYAZIT YAŞAMIŞ OLSAYDI MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN ŞEHRİNİ VE OVASINI YERALTINDA DOĞALGAZ PATLAMALARI İLE MEYDANA GELEN KORKUNÇ AFETLERDEN KOLAYCA KURTARACAKTI.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh., İTÜ.1953
Dünya da yalnız Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ovasında yeraltında kil tabakaları arasında düdüklü tencerelere benzer ortamlarda suya doygun zeminler ile doğalgaz yan yana ve beraberce bir arada bulunmaktadır. Bu yer altı tencereleri; suya doygun zeminlerin devam ettiği her yere ve yüzlerce Km. gibi çok uzaklara kadar ulaşabilmekte ve çok geniş alanları kapsayabilmektedir.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan çok kısa süre önce, yer altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile; suya doygun zeminlerin bulunduğu her yerde korkunç afetlerin meydana geldiği; Marmara denizinde doğalgaz patlamasıyla suların havaya savrulduğu; meydana gelen Tsanami yüksek deniz dalgalarıyla Marmara denizi kıyılarında birçok yerlerin sular altında kalarak; bu yerlerde kıyametler koparcasına korkunç afetlerin yaşandığı; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltında doğalgaz patlamaları ile meydana gelen bu afetlerin; deprem olayıyla ilgisi olmadığı; doğalgaz patlaması ve deprem olaylarının birbirinden farklı ve başka başka olaylar olduğu; 1509 depreminde olduğu gibi İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Tsanami deniz yüksek dalgaları meydana gelmesi halinde; Marmara denizi kıyısında yüz binlerce can ve trilyonlarca ABD doları gibi çok büyük mal kayıpları verilerek; Ülkemizin vefat edercesine felç olacağı konularında internette yayınlanan http://www.milliservet.blogspot.com Web sitesinde yazılı belgeler ışığında bilimel bilgiler verilmiştir. Bu konularda Devlet Yetkili Makamları ve Kurumlarına sunulan 10.10.2008 tarihli dilekçeler ile bu konulara ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
Bir yıldan fazla süre geçtiği halde; bu konularda hiçbir inceleme, soruşturma ve arama yapılmadan ve bu konuları yaşayan görgü tanıkları ile görüşülmeden masa başında oturarak verilen beylik ifadeler ve gerçek dışı cevabi yazılar ile; bu konunun dışlanması cehetine gidilmiştir.
Ülkemizin en büyük bilgi Kurumu olan Ankara da Türkiye Bilimsel Ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; daha evvelce sunulmuş olan 10.10.2008 tarihli RAPOR ile eklerinin; teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından incelenmesi, gerekli soruşturma ve araştırmanın yapılması ve depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşülerek; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinin ve ovasının yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerden biran önce kurtarılması için; Devlet Yetkili Makamları ve Kurumları nezdinde de; Tübitak öncülüğünde gerekli faaliyetin başlatılması talebi yapılmıştır.
Tübitak’ın değerli bilim adamları tarafından; bu konuda incelemeye başlamış olduğu takdir ve memnuniyetle öğrenilmiştir. Bu değerli bilim adamaları, Marmara Bölgesi ile Erzincan şehri ile ovasında yer altında doğal gaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden kurtarmak için gerekli şerefli görevi yerine getireceklerine inanılmaktadır.
İnternette yayınlanan bu Web sitesinde depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; alınacak çeşitli teknik önlemler ile; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerden kurtulmanın mümkün olduğu; bu tarihten 500 yıl önce Yavuz Sultan Selim’in babası II.BEYAZIT ; 1509 depreminde İstanbul’un muhtelif yerlerine 400 kuyu kazdırdığı; bu kuyular ile yer altı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığı; bu kuyular denge bacası görevi yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u kurtarmış olduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu kuyular ile depremlerin ve deprem sarsıntılarının önlenmesi mümkün değildir.
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT yaşamış olsaydı; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde geniş çaplı, 10-20-30-50-100 m. gibi az derinliklerde kuyular kazdırarak; bu yerleri bu korkunç afetlerden az masrafla ve kolayca kurtarmış olacaktı.
1- 326 ve 1894 yılları arasındaki 1528 yılda Marmara bölgesinde meydana gelen 19 depremden ; 9 depremde Marmara denizinde Tsanami yüksek deniz dalgaları meydana gelmiş ve birçok yer sular altında kalmıştır.
2- İstanbul da Boğaz da yeraltı tüp geçiti inşaası esnasında; bu tüp geçitinin çıkış yerindeki Eski Bizans Yenikapı limanın da 15 geminin kıyıya sürüklenerek; yan yana ve üst üste aynı zamanda battığı tespit edilmiştir. Bilim adamlarınca ve Üniversitelerimizince bu 15 geminin Marmara denizinde meydana gelen Tsanami yüksek deniz dalgalrı sebebi ile battığı bilimsel olarak belirlenmiştir. Bu bilimsel beleirlenme ile; Marmara Denizinde tsunami yüksek deniz dalgalarının meydana geldiği konusunda verilen tarihi bilgiler doğrulanmıştır.
Yenikapıdaki bu tüp geçiti çıkış yeri 4.5 m. yükseltilerek ve otomatik açılır kapılar yapılarak Tsunami tehlikesine karşı gerekli önlem alınmıştır. Takriben 900 Km. uzunluğunda kıyısı olan Marmara Denizi’nde yalnız Yenikapıdaki tüp geçitinin çıkış yerindeki çok ufak bir bölümde Tsunami yüksek deniz dalgalarına karşı önlem alınmıştır.
3- Sıvılaşma olayları ile açılan çatlaklar ve kılcal çatlaklar ile; bu zeminler çok mükemmel şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile oluşan hareketleri 50 m. gibi kısa mesafelerde çok zayıflamaktadır.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok mükemmel şekilde esnemesi ile bu deprem hareketleri çok zayıflayacak ve faylardan 50 m. gibi uzak yerlerde hiçbir hasar olmayacak ve bu yerler deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır. Bu yerlere çok katlı ve yüksek inşaatlar emniyetle yapılabilecektir. Bu halde; Eski Erzincan şehirlerinde deprem harabesi olarak terk edilen bütün yerler de deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce; yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü seslerin işitildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp yatıp kalktığı konusundaki gerçekleri sokaktan geçen boş adamlar dahil; bütün görgü tanıkları tarafından bilinildiği halde; bu konudaki gerçekler Devlet Yetkili Makamları ve Kurumlarınca, Üniversitelerimizince ve bilim adamlarınca bilinilmemektedir.
Depremleri yaşayan görgü tanıkları tarafından; bu konudaki gerçekler; Valiliklere, Belediye Başkanlıklarına Devlet Yetkili Makamlarına ve Kurumlarına, Üniversitelerimize, bilim adamlarına ve özellikle Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı ile Bayındırlık Bakanlığına bildirildiği taktirde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden en kısa zamanda kurtulmak mümkün olacaktır.Bu konularda verilen yanlış ve hatalı bilgilere karşı çıkılmalı ve bu yanlış bilgileri veren kimseler şiddetle cezalandırılmalıdır.
Bu konulardaki gerçekleri ortaya dökmeyen ve bu gerçekleri gizleyen kimseler ile bu konularda verilen yanlış bilgilere karşı çıkmayan kimseler kendilerine, yakınlarına ve Ülkemize en büyük ihaneti yapmaktadırlar.
Bu konulara ilgi gösterilmesi ve çözüm çareleri bulunması; vatandaşlığın kutsal görevidir.
KAMUOYUNA ÖNEMLE DUYURULUR
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh., İTÜ.1953
Dünya da yalnız Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ovasında yeraltında kil tabakaları arasında düdüklü tencerelere benzer ortamlarda suya doygun zeminler ile doğalgaz yan yana ve beraberce bir arada bulunmaktadır. Bu yer altı tencereleri; suya doygun zeminlerin devam ettiği her yere ve yüzlerce Km. gibi çok uzaklara kadar ulaşabilmekte ve çok geniş alanları kapsayabilmektedir.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan çok kısa süre önce, yer altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile; suya doygun zeminlerin bulunduğu her yerde korkunç afetlerin meydana geldiği; Marmara denizinde doğalgaz patlamasıyla suların havaya savrulduğu; meydana gelen Tsanami yüksek deniz dalgalarıyla Marmara denizi kıyılarında birçok yerlerin sular altında kalarak; bu yerlerde kıyametler koparcasına korkunç afetlerin yaşandığı; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltında doğalgaz patlamaları ile meydana gelen bu afetlerin; deprem olayıyla ilgisi olmadığı; doğalgaz patlaması ve deprem olaylarının birbirinden farklı ve başka başka olaylar olduğu; 1509 depreminde olduğu gibi İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Tsanami deniz yüksek dalgaları meydana gelmesi halinde; Marmara denizi kıyısında yüz binlerce can ve trilyonlarca ABD doları gibi çok büyük mal kayıpları verilerek; Ülkemizin vefat edercesine felç olacağı konularında internette yayınlanan http://www.milliservet.blogspot.com Web sitesinde yazılı belgeler ışığında bilimel bilgiler verilmiştir. Bu konularda Devlet Yetkili Makamları ve Kurumlarına sunulan 10.10.2008 tarihli dilekçeler ile bu konulara ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
Bir yıldan fazla süre geçtiği halde; bu konularda hiçbir inceleme, soruşturma ve arama yapılmadan ve bu konuları yaşayan görgü tanıkları ile görüşülmeden masa başında oturarak verilen beylik ifadeler ve gerçek dışı cevabi yazılar ile; bu konunun dışlanması cehetine gidilmiştir.
Ülkemizin en büyük bilgi Kurumu olan Ankara da Türkiye Bilimsel Ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; daha evvelce sunulmuş olan 10.10.2008 tarihli RAPOR ile eklerinin; teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından incelenmesi, gerekli soruşturma ve araştırmanın yapılması ve depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşülerek; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinin ve ovasının yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerden biran önce kurtarılması için; Devlet Yetkili Makamları ve Kurumları nezdinde de; Tübitak öncülüğünde gerekli faaliyetin başlatılması talebi yapılmıştır.
Tübitak’ın değerli bilim adamları tarafından; bu konuda incelemeye başlamış olduğu takdir ve memnuniyetle öğrenilmiştir. Bu değerli bilim adamaları, Marmara Bölgesi ile Erzincan şehri ile ovasında yer altında doğal gaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden kurtarmak için gerekli şerefli görevi yerine getireceklerine inanılmaktadır.
İnternette yayınlanan bu Web sitesinde depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; alınacak çeşitli teknik önlemler ile; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerden kurtulmanın mümkün olduğu; bu tarihten 500 yıl önce Yavuz Sultan Selim’in babası II.BEYAZIT ; 1509 depreminde İstanbul’un muhtelif yerlerine 400 kuyu kazdırdığı; bu kuyular ile yer altı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığı; bu kuyular denge bacası görevi yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u kurtarmış olduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu kuyular ile depremlerin ve deprem sarsıntılarının önlenmesi mümkün değildir.
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT yaşamış olsaydı; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde geniş çaplı, 10-20-30-50-100 m. gibi az derinliklerde kuyular kazdırarak; bu yerleri bu korkunç afetlerden az masrafla ve kolayca kurtarmış olacaktı.
1- 326 ve 1894 yılları arasındaki 1528 yılda Marmara bölgesinde meydana gelen 19 depremden ; 9 depremde Marmara denizinde Tsanami yüksek deniz dalgaları meydana gelmiş ve birçok yer sular altında kalmıştır.
2- İstanbul da Boğaz da yeraltı tüp geçiti inşaası esnasında; bu tüp geçitinin çıkış yerindeki Eski Bizans Yenikapı limanın da 15 geminin kıyıya sürüklenerek; yan yana ve üst üste aynı zamanda battığı tespit edilmiştir. Bilim adamlarınca ve Üniversitelerimizince bu 15 geminin Marmara denizinde meydana gelen Tsanami yüksek deniz dalgalrı sebebi ile battığı bilimsel olarak belirlenmiştir. Bu bilimsel beleirlenme ile; Marmara Denizinde tsunami yüksek deniz dalgalarının meydana geldiği konusunda verilen tarihi bilgiler doğrulanmıştır.
Yenikapıdaki bu tüp geçiti çıkış yeri 4.5 m. yükseltilerek ve otomatik açılır kapılar yapılarak Tsunami tehlikesine karşı gerekli önlem alınmıştır. Takriben 900 Km. uzunluğunda kıyısı olan Marmara Denizi’nde yalnız Yenikapıdaki tüp geçitinin çıkış yerindeki çok ufak bir bölümde Tsunami yüksek deniz dalgalarına karşı önlem alınmıştır.
3- Sıvılaşma olayları ile açılan çatlaklar ve kılcal çatlaklar ile; bu zeminler çok mükemmel şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile oluşan hareketleri 50 m. gibi kısa mesafelerde çok zayıflamaktadır.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok mükemmel şekilde esnemesi ile bu deprem hareketleri çok zayıflayacak ve faylardan 50 m. gibi uzak yerlerde hiçbir hasar olmayacak ve bu yerler deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır. Bu yerlere çok katlı ve yüksek inşaatlar emniyetle yapılabilecektir. Bu halde; Eski Erzincan şehirlerinde deprem harabesi olarak terk edilen bütün yerler de deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce; yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü seslerin işitildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp yatıp kalktığı konusundaki gerçekleri sokaktan geçen boş adamlar dahil; bütün görgü tanıkları tarafından bilinildiği halde; bu konudaki gerçekler Devlet Yetkili Makamları ve Kurumlarınca, Üniversitelerimizince ve bilim adamlarınca bilinilmemektedir.
Depremleri yaşayan görgü tanıkları tarafından; bu konudaki gerçekler; Valiliklere, Belediye Başkanlıklarına Devlet Yetkili Makamlarına ve Kurumlarına, Üniversitelerimize, bilim adamlarına ve özellikle Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı ile Bayındırlık Bakanlığına bildirildiği taktirde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden en kısa zamanda kurtulmak mümkün olacaktır.Bu konularda verilen yanlış ve hatalı bilgilere karşı çıkılmalı ve bu yanlış bilgileri veren kimseler şiddetle cezalandırılmalıdır.
Bu konulardaki gerçekleri ortaya dökmeyen ve bu gerçekleri gizleyen kimseler ile bu konularda verilen yanlış bilgilere karşı çıkmayan kimseler kendilerine, yakınlarına ve Ülkemize en büyük ihaneti yapmaktadırlar.
Bu konulara ilgi gösterilmesi ve çözüm çareleri bulunması; vatandaşlığın kutsal görevidir.
KAMUOYUNA ÖNEMLE DUYURULUR
7 Kasım 2009 Cumartesi
ERZİNCAN OVASINDAKİ
DOĞALGAZ YATAĞI ÖNEM KAZANMIŞTIR
Doğalgaz fiyatlarının anormal ölçüde artması ve bu artışların devam etmesi ayrıca NABUCCU projesi için doğalgaz temininde çok büyük güçlük çekilmesi sebepleri ile; Erzincan ovasındaki zengin doğalgaz yatağı fevkalade önem kazanmıştır.
İnternette yayınlanan http://milliservet.blokspot com. Web sitesinde Erzincan ovasında Ülkemizin bütün doğalgaz ihtiyacını fazlası ile karşılayacak ve fazlası ihraç edilecek ölçüde çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu konuda Devlet Yetkili Makamlarının ve Kurumlarının ilgi göstermesi istenilmiştir.
Bu Web sitesinde açıklandığı üzere depremler esnasında Erzincan ovasında bazı yerlerden çıkan alevler göklere yükselmekte; etraf nur gibi aydınlanmakta; atmosfer sis bulutu ile kaplanmakta, gökyüzü kızıl renge bürünmekte; gökte alev ile yanan doğalgaz ısısı ile; deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 çok soğuk hava ısınmakta; ovadaki donmuş karlar erimekte ve her depremde Ülkemizin yıllık doğalgaz ihtiyaçlarından kat kat fazla gökte doğalgaz yanmakta olduğunu; Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğunu; bu gerçekleri doğanın bangır-bangır bağırarak ilan ettiğini; Malezya ve Endonezya da olduğu gibi Erzincan ovasındaki fayların içerisinin tıka basa petrol (doğalgaz) ile dolu olduğu konularında yazılı belgeler ışığında bilimsel bilgiler verilerek;
Devlet Yetkili Makamlarının, Kurum ve Kuruluşlarının bu konuya ilgi göstermeleri ve yardımcı olmaları istenilmiştir.
MTA Genel Müdürlüğünün 1/500.000 ölçekli Erzurum jeolojik haritasında Diyarbakır’ın Hani ilçesi civarında açılan 13 petrol kuyusunda üretim faaliyeti yapıldığı gösterilmektedir. Bu haritada Hani, Erzincan ovası ve civarındaki petrol teşekkülüne müsait yaşlı çökellerin benzer jeolojik yapıtı olduğu görüldüğünden; Erzincan ovası civarında doğalgaz yatağı bulunduğu bir defa daha bilimsel olarak doğrulanmıştır.
TPOA Genel Müdürlüğünün 13.10.2008/3690-019229 sayılı yazıları ile; Erzincan ovası ve civarında petrol ve doğalgaz arama faaliyetinin sürdürüldüğü konusunda bilgi verilmiştir. Aradan bir yıl gibi uzun süre geçtiği halde; Erzincan ovasında varlığı doğa tarafından kesin olarak belirlenmiş bu doğalgaz yatağı konusunda TPOA Genel Müdürlüğünce Erzincan ovasında ciddi arama faaliyeti yapılmadığı ve Genel Müdürlükçe bu doğalgaz yatağı varlığına inanılmadığı anlaşılmaktadır.
Erzincan ovasındaki sondaj ve artezyen kuyuları ile yeraltından çıkan sular; depremler esnasında ısınmadığından ve sıcak sular akmadığından; Erzincan ovasında depremler esnasında trilyonlarca m3 soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte yanan doğalgaz ısısı enerjisinden ileri geldiği kesin olarak belli olmaktadır.
Doğa tarafından varlığı belirlenen Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağını hiçbir kimse yok edemeyecektir.
Depremler esnasında Erzincan şehrinde ve ovasında bazı yerlerden alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur gibi aydınlandığı, atmosferin sis bulutu ile kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri buz gibi soğuk havanın ısındığı; ovadaki karların eridiği konularındaki gerçekleri Erzincan depremlerini yaşayan sokaktan geçen hamal efendiler dahil, bütün görgü tanıkları tarafından bilindiği halde; bu konudaki gerçekler;
Devlet Yetkili Makamları, Kurum ve Kuruluşlarınca, bilim adamlarımızca ve Üniversitelerimizce bilinmemektedir.
Erzincan depremlerini yaşayan görgü tanıkları yaşamış oldukları bu gerçekleri; Valilik veya Belediye Başkanlıkları vasıtası ile; Devlet Yetkililerine, Milletvekillerine, bilim adamlarına, Üniversitelerimize ve özellik ile Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığı’na ve Türkiye Petrolleri (TPAO) Genel Müdürlüğüne bildirildiği taktirde Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağı varlığı en kısa zamanda ortaya çıkacaktır.
Erzincan şehri ve ovasında, bu konuda araştırma, soruşturma ve inceleme yapıldığı ve depremi yaşayan görgü tanıklarıyla bire bir görüşüldüğü takdirde; bu konudaki gerçekler çok daha iyi anlaşılacaktır.
Bu çok zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemiz, halkımız ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Devletimiz doğalgazda dışa bağımlı olmaktan kurtulacak; vatandaşlarımız çok ucuz doğalgaza kavuşacak; ayrıca, yüz binlerce vatandaşımıza iş imkanı sağlanacaktır.
Bu doğalgaz yatağının işletmeye açılmasıyla; Milyarlarca dolar gereksiz masraf ve israfa neden olacak Mersin AKKUYU ve SİNOP nükleer enerji santrallarının yapılmasından vazgeçilecektir.
Kamuoyuna duyurulur.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh. (İTÜ-1953) - e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
WEB: http://www.milliservet.blogspot.com,
TEL: 0312.4181237 - 4179051 - 4391925
DOĞALGAZ YATAĞI ÖNEM KAZANMIŞTIR
Doğalgaz fiyatlarının anormal ölçüde artması ve bu artışların devam etmesi ayrıca NABUCCU projesi için doğalgaz temininde çok büyük güçlük çekilmesi sebepleri ile; Erzincan ovasındaki zengin doğalgaz yatağı fevkalade önem kazanmıştır.
İnternette yayınlanan http://milliservet.blokspot com. Web sitesinde Erzincan ovasında Ülkemizin bütün doğalgaz ihtiyacını fazlası ile karşılayacak ve fazlası ihraç edilecek ölçüde çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu konuda Devlet Yetkili Makamlarının ve Kurumlarının ilgi göstermesi istenilmiştir.
Bu Web sitesinde açıklandığı üzere depremler esnasında Erzincan ovasında bazı yerlerden çıkan alevler göklere yükselmekte; etraf nur gibi aydınlanmakta; atmosfer sis bulutu ile kaplanmakta, gökyüzü kızıl renge bürünmekte; gökte alev ile yanan doğalgaz ısısı ile; deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 çok soğuk hava ısınmakta; ovadaki donmuş karlar erimekte ve her depremde Ülkemizin yıllık doğalgaz ihtiyaçlarından kat kat fazla gökte doğalgaz yanmakta olduğunu; Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğunu; bu gerçekleri doğanın bangır-bangır bağırarak ilan ettiğini; Malezya ve Endonezya da olduğu gibi Erzincan ovasındaki fayların içerisinin tıka basa petrol (doğalgaz) ile dolu olduğu konularında yazılı belgeler ışığında bilimsel bilgiler verilerek;
Devlet Yetkili Makamlarının, Kurum ve Kuruluşlarının bu konuya ilgi göstermeleri ve yardımcı olmaları istenilmiştir.
MTA Genel Müdürlüğünün 1/500.000 ölçekli Erzurum jeolojik haritasında Diyarbakır’ın Hani ilçesi civarında açılan 13 petrol kuyusunda üretim faaliyeti yapıldığı gösterilmektedir. Bu haritada Hani, Erzincan ovası ve civarındaki petrol teşekkülüne müsait yaşlı çökellerin benzer jeolojik yapıtı olduğu görüldüğünden; Erzincan ovası civarında doğalgaz yatağı bulunduğu bir defa daha bilimsel olarak doğrulanmıştır.
TPOA Genel Müdürlüğünün 13.10.2008/3690-019229 sayılı yazıları ile; Erzincan ovası ve civarında petrol ve doğalgaz arama faaliyetinin sürdürüldüğü konusunda bilgi verilmiştir. Aradan bir yıl gibi uzun süre geçtiği halde; Erzincan ovasında varlığı doğa tarafından kesin olarak belirlenmiş bu doğalgaz yatağı konusunda TPOA Genel Müdürlüğünce Erzincan ovasında ciddi arama faaliyeti yapılmadığı ve Genel Müdürlükçe bu doğalgaz yatağı varlığına inanılmadığı anlaşılmaktadır.
Erzincan ovasındaki sondaj ve artezyen kuyuları ile yeraltından çıkan sular; depremler esnasında ısınmadığından ve sıcak sular akmadığından; Erzincan ovasında depremler esnasında trilyonlarca m3 soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte yanan doğalgaz ısısı enerjisinden ileri geldiği kesin olarak belli olmaktadır.
Doğa tarafından varlığı belirlenen Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağını hiçbir kimse yok edemeyecektir.
Depremler esnasında Erzincan şehrinde ve ovasında bazı yerlerden alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur gibi aydınlandığı, atmosferin sis bulutu ile kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri buz gibi soğuk havanın ısındığı; ovadaki karların eridiği konularındaki gerçekleri Erzincan depremlerini yaşayan sokaktan geçen hamal efendiler dahil, bütün görgü tanıkları tarafından bilindiği halde; bu konudaki gerçekler;
Devlet Yetkili Makamları, Kurum ve Kuruluşlarınca, bilim adamlarımızca ve Üniversitelerimizce bilinmemektedir.
Erzincan depremlerini yaşayan görgü tanıkları yaşamış oldukları bu gerçekleri; Valilik veya Belediye Başkanlıkları vasıtası ile; Devlet Yetkililerine, Milletvekillerine, bilim adamlarına, Üniversitelerimize ve özellik ile Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığı’na ve Türkiye Petrolleri (TPAO) Genel Müdürlüğüne bildirildiği taktirde Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağı varlığı en kısa zamanda ortaya çıkacaktır.
Erzincan şehri ve ovasında, bu konuda araştırma, soruşturma ve inceleme yapıldığı ve depremi yaşayan görgü tanıklarıyla bire bir görüşüldüğü takdirde; bu konudaki gerçekler çok daha iyi anlaşılacaktır.
Bu çok zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemiz, halkımız ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Devletimiz doğalgazda dışa bağımlı olmaktan kurtulacak; vatandaşlarımız çok ucuz doğalgaza kavuşacak; ayrıca, yüz binlerce vatandaşımıza iş imkanı sağlanacaktır.
Bu doğalgaz yatağının işletmeye açılmasıyla; Milyarlarca dolar gereksiz masraf ve israfa neden olacak Mersin AKKUYU ve SİNOP nükleer enerji santrallarının yapılmasından vazgeçilecektir.
Kamuoyuna duyurulur.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh. (İTÜ-1953) - e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
WEB: http://www.milliservet.blogspot.com,
TEL: 0312.4181237 - 4179051 - 4391925
5 Kasım 2009 Perşembe
Ex Oriente Lux ... Nezih UZEL
Ana Sayfa :: Nezih UZEL, Yayınlar;Yayınlanma: nezi huzel tarafından, 19 Ağustos 2009 - Kategori: Günün Çilesi 234 Görünüm / Eylül 1509 depremi, Peter Coacke, British Museum
1999 ağustos depremi konusunda İzmit’te (KYÖD) Kocaeli Yüksek Öğretim Derneği’nde bir anma toplantısı yapıldı. Bu toplantıda bana da konuşma verdiler. 1509 İstanbul depremi ile ilgili bu konuşmayı sunuyorum:
"İstanbul’da tarihlerin yazdığı en büyük deprem 2. Beyazıd’ın hükümdarlığı sırasında oldu. 10 Eylül 1509 günü gece saat 04.00′te meydana gelen deprem, İstanbul’u baştan sona yıktı. ”Kıyamet-i Sugra” yani ”Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremden sonra padişah Edirne’ye gitti. 1509 İstanbul Depremi, ”1000 yılından sonraki dönemde Doğu Akdeniz’de meydana gelen en büyük deprem” olarak nitelendirildi. Bolu’dan Edirne’ye kadar kendini hissettiren depremde şehir halkının yaklaşık yüzde 10′u deprem sonucu ya öldü ya da yaralandı. Deprem en büyük hasarı camilere verdi. 109 cami tamamen yıkılırken ayakta kalanların da tümünün minaresi tahrip oldu. 1070 ev yıkıldı, surlar zarar gördü, burçlardan 49′u yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
Zulüm ve fesadınızın sebebi
Ayasofya Camisi’nin ise fetihten sonra yapılan minaresi yıkıldı. 2. Beyazıd’ın Topkapı Sarayı’ndaki yatak odası da depremden çöktü, ancak padişah bir kaç saat önce odadan ayrıldığı için zarar görmedi. Deprem öyle bir korku yaratmıştı ki, Padişah II. Beyazıd 10 gün kadar Topkapı Sarayı bahçesine kurulan bir çadırda yaşadıktan sonra, şehri terkedip Edirne’ye gitti. Bir süre sonra Edirne’de de deprem oldu. Mimar Hayreddin, 15 gün içinde Padişah için Edirne’de ahşap bir ev yaptı. Padişah, bu ahşap evde ikamete başladı. Aynı sene Edirne’de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu. Padişah vezirlerini toplayarak onları şöyle azarladı: ‘‘Bu zelzeleler zulüm ve fesadınızdan mazlumlar ahının sebeb olduğu gazabı ilahidir!..’’
Deprem vergisi koydular
Depremden sonra toplanan Divan-ı Hümayun, depremin izlerini silebilmek için her evden 22 akçe ek vergi toplanmasına karar verdi. Şehrin yeniden imar edilmesi için imparatorluk çapında harekete geçildi. Anadolu’dan 37 bin, Rumeli’den 29 bin işçi ve usta İstanbul’a getirildi. Şehrin imarı için işçi ve malzeme temini zaman aldığından İstanbullular 1509 kışını derme çatma yapılarda büyük zorluklar içinde geçirdi. İstanbul’daki imar faaliyetlerine 29 Mart 1510′da başlandı ve çok kısa bir sürede 1 Haziran 1510′da bitirildi.
Bu inşaat, bütünüyle Mimar Hayreddin’in nezareti altında yapıldı. İnşaatın tamamlanmasından sonra hükümdarın emri üzerine üç gün ve gece, fakirlere yemek dağıtıldı. 10 Eylül 1509 depremi hemen Adalar önünde oluşmuştur. Makrosismik gözlemlerin ışığında bu depremin büyüklüğü 7.4′tür. Ambraseys ve Finkel bu depreme ait tarihsel verileri büyük bir titizlik içerisinde inceleyerek şu bilgileri sunmuşlardır:
-Depremden 30 yıl önceki bilgilere göre, İstanbul ve Galata’nın nüfusu 160,000 civarındaydı ve 35,000 yerleşim birimi mevcuttu. Depremde nüfus oranı daha fazlaydı..
-10 Eylül 1509 depremi sonucunda, 4000-5000 kişi hayatını yitirdi. Ölenler arasında Osmanlı Hanedanından 3 kişi vardı. Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari öldü. Tarihsel belgelerde, İstanbul ve Pera’da hasara uğramayan hiç bir evin kalmadığı rapor edilmiştir.
-Bu deprem sırasında, şehir surları da oldukça büyük hasara uğramış, Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar yıkım gözlenmiştir. Ayrıca, Edirne kapısı, Silivri kapısı ve Yedikule gibi ana giriş kapıları ağır hasara uğramıştır. Ishak Paşa kapısı, Topkapı sarayı duvarlarının, Hastalar Kapısı ve Kayıklar kapısı arasında yıkıldığı gözlenmiştir. Söz konusu duvarlara yakın birçok evin denize battığı görülmüştür.
-İstanbul ve Pera’nın bazı bölgelerinde, yerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları gözlenmiş. Deprem sonrasında oluşan dalgalar surları, Galata ve İstanbul’daki birçok duvarı aşmış ve hasar oluşturmuştur.
400 kuyu kazıldı
"-78 yaşındaki mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi’ndeki doğalgaz varlığıyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e raporlar gönderdiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunacağını söyledi
Doğalgazın bulunduğu yerleri ‘düdüklü tencereye’ benzeten Gürel, "Bir düdüklü tencerenin içine kum, çakıl ve doğalgaz koyup patlatırsanız üzerinde tren bile olsa havaya hoplatır" dedi.
Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt’ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul’u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti. Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği uyarısında bulundu.
Ayasofya’nın deprem kuyuları
-İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Çiğdem Özkan Aygün, Ayasofya’nın zeminin altında bulunan su sistemlerini, kanalizasyonları incelemeyi, dehlizleri, kuyu ve sarnıçları araştırmayı amaçladıklarını söyledi. Dr. Aygün, şöyle dedi: "Ayasofya’da tam 8 kuyunun varlığını saptadık. Bunların tamamını inceleyeceğiz. Ancak, kuyuların bir bölümü çok dar. Bu nedenle hepsine teker teker dalmamız mümkün değil. Su ana kadar iki kuyuya daldık. Bunlar Van Nice’ın da araştırmaları sırasında bulduğu, müzenin içinde bulunan kuyular. En geniş, içine girilebilen bu kuyularda bile zorlanıyoruz. Zira ilk kuyunun ağzı sadece 44 santimetre. Derinliği ise 11 metre. Kuyunun ilk 1metre 15 santimetrelik bölümü tuğla ile örülmüş. Sonraki bölüm ise kayaya oyulmuş. Dibinde ise henüz tam olarak ölçümünü yapmadığımız balçık tabakası var." (Vatan 29.12.2005) Padişah II.Beyazıd, torunu Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Süleymaniye Camiinin çevresinde de; birçok kuyu açtırmıştır ki, bunların adı “deprem kuyuları” olarak anılır.
İstanbul 1766 depremi, anonim halk resmi “İstanbul, eylül 1509” için 3 Yorum yapılmış.
Bu yazı için besleme Geri izleme Adresi
1, Alpaslan
19 Ağustos 2009 02:27
Hocam sanırım yazının başlığı yanlış yazılmış 1509 1905 olmuş.Deprem kuyularının ise işe yaramış olduğundan şüphem yok.Fakat şimdi aynı sistemi uygulayabilecek biri varmı? Zira bir “Süleymaniye” nin aynısını inşa edebilecek mühendisin olduğunu sanmıyorum. Birde sürekli merak ettiğim bir konuda Anadoluhisarının surlarının yıkılıp içinden yol geçmesi,kendim hergün bu yolu kullanıyorım ve hangi zihniyet hisarın içinden yol geçirir anlamış değilim ve bu durum beni çok sinirlendiriyor. Acaba yanılıyor muyum? yoksa hisarın surları bahsedilen 1509 depreminde mi yıkıldı? Eğer konu hakkında bir bilginiz varsa ve bilgilendirirseniz sevinirm saygılar…
2, Nezih Uzel
19 Ağustos 2009 19:57
Haklısınız, düzelttim, teşekkür ederim, göz hafızası bazen insanı yanıltıyor,buna yaşı da ekleyiniz. Muhterem kardeşim. Hisarın surlarının içinden ben de kırk beş senedir geçerim. Altmışlı yıllarda yazları Dünya gazetesinden sabah iş bitince ayrılır, Küçüksu plajına giderdik. Sonra vakit öğleyi geçince köprü başındaki dönerciye mihman olurduk. Ne güzel günlerdi. Hep düşünürdüm: Sultan Yıldırım Beyazıt’ın muhteşem kalesini kim ikiye böldü ? diye… Depremle ilgili bir kayda rastlamadım, herhalde son zamanda yolu başka yerden geçiremediler. Belki bir gün yanlışlık düzelir, saygı kuralı yerine gelir. Hoşçakalınız.
3 Recâi
20 Ağustos 2009 22:25
Hocam merhaba,
Bildiğim kadarıyla, Anadoluhisarı’nın içerisinden geçirilen yol 1928 senesinde dönemin şehremini Operatör Dr. Emin Paşa tarafından yapıldı. Hacı Anne’nin tabiriyle “Boğaziçi’ne en büyük zararı ne yangınlar, ne zelzele, ne de harp verdi. Belediye başkanlarının yaptığı tahribatı hiçbiri yapamadı” Dr. Rıza Nur hatıralarında, Milli Mücadele Döneminde, yaralıların tedavisinde görev alan Operatör Emin Paşa’nın Meclis’ten emeğinin karşılığı mahiyetinde para talep ettiğini anlatır.
Selam ve Saygılar…
Ana Sayfa :: Nezih UZEL, Yayınlar;
1999 ağustos depremi konusunda İzmit’te (KYÖD) Kocaeli Yüksek Öğretim Derneği’nde bir anma toplantısı yapıldı. Bu toplantıda bana da konuşma verdiler. 1509 İstanbul depremi ile ilgili bu konuşmayı sunuyorum:
"İstanbul’da tarihlerin yazdığı en büyük deprem 2. Beyazıd’ın hükümdarlığı sırasında oldu. 10 Eylül 1509 günü gece saat 04.00′te meydana gelen deprem, İstanbul’u baştan sona yıktı. ”Kıyamet-i Sugra” yani ”Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremden sonra padişah Edirne’ye gitti. 1509 İstanbul Depremi, ”1000 yılından sonraki dönemde Doğu Akdeniz’de meydana gelen en büyük deprem” olarak nitelendirildi. Bolu’dan Edirne’ye kadar kendini hissettiren depremde şehir halkının yaklaşık yüzde 10′u deprem sonucu ya öldü ya da yaralandı. Deprem en büyük hasarı camilere verdi. 109 cami tamamen yıkılırken ayakta kalanların da tümünün minaresi tahrip oldu. 1070 ev yıkıldı, surlar zarar gördü, burçlardan 49′u yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
Zulüm ve fesadınızın sebebi
Ayasofya Camisi’nin ise fetihten sonra yapılan minaresi yıkıldı. 2. Beyazıd’ın Topkapı Sarayı’ndaki yatak odası da depremden çöktü, ancak padişah bir kaç saat önce odadan ayrıldığı için zarar görmedi. Deprem öyle bir korku yaratmıştı ki, Padişah II. Beyazıd 10 gün kadar Topkapı Sarayı bahçesine kurulan bir çadırda yaşadıktan sonra, şehri terkedip Edirne’ye gitti. Bir süre sonra Edirne’de de deprem oldu. Mimar Hayreddin, 15 gün içinde Padişah için Edirne’de ahşap bir ev yaptı. Padişah, bu ahşap evde ikamete başladı. Aynı sene Edirne’de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu. Padişah vezirlerini toplayarak onları şöyle azarladı: ‘‘Bu zelzeleler zulüm ve fesadınızdan mazlumlar ahının sebeb olduğu gazabı ilahidir!..’’
Deprem vergisi koydular
Depremden sonra toplanan Divan-ı Hümayun, depremin izlerini silebilmek için her evden 22 akçe ek vergi toplanmasına karar verdi. Şehrin yeniden imar edilmesi için imparatorluk çapında harekete geçildi. Anadolu’dan 37 bin, Rumeli’den 29 bin işçi ve usta İstanbul’a getirildi. Şehrin imarı için işçi ve malzeme temini zaman aldığından İstanbullular 1509 kışını derme çatma yapılarda büyük zorluklar içinde geçirdi. İstanbul’daki imar faaliyetlerine 29 Mart 1510′da başlandı ve çok kısa bir sürede 1 Haziran 1510′da bitirildi.
Bu inşaat, bütünüyle Mimar Hayreddin’in nezareti altında yapıldı. İnşaatın tamamlanmasından sonra hükümdarın emri üzerine üç gün ve gece, fakirlere yemek dağıtıldı. 10 Eylül 1509 depremi hemen Adalar önünde oluşmuştur. Makrosismik gözlemlerin ışığında bu depremin büyüklüğü 7.4′tür. Ambraseys ve Finkel bu depreme ait tarihsel verileri büyük bir titizlik içerisinde inceleyerek şu bilgileri sunmuşlardır:
-Depremden 30 yıl önceki bilgilere göre, İstanbul ve Galata’nın nüfusu 160,000 civarındaydı ve 35,000 yerleşim birimi mevcuttu. Depremde nüfus oranı daha fazlaydı..
-10 Eylül 1509 depremi sonucunda, 4000-5000 kişi hayatını yitirdi. Ölenler arasında Osmanlı Hanedanından 3 kişi vardı. Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari öldü. Tarihsel belgelerde, İstanbul ve Pera’da hasara uğramayan hiç bir evin kalmadığı rapor edilmiştir.
-Bu deprem sırasında, şehir surları da oldukça büyük hasara uğramış, Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar yıkım gözlenmiştir. Ayrıca, Edirne kapısı, Silivri kapısı ve Yedikule gibi ana giriş kapıları ağır hasara uğramıştır. Ishak Paşa kapısı, Topkapı sarayı duvarlarının, Hastalar Kapısı ve Kayıklar kapısı arasında yıkıldığı gözlenmiştir. Söz konusu duvarlara yakın birçok evin denize battığı görülmüştür.
-İstanbul ve Pera’nın bazı bölgelerinde, yerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları gözlenmiş. Deprem sonrasında oluşan dalgalar surları, Galata ve İstanbul’daki birçok duvarı aşmış ve hasar oluşturmuştur.
400 kuyu kazıldı
"-78 yaşındaki mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi’ndeki doğalgaz varlığıyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e raporlar gönderdiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunacağını söyledi
Doğalgazın bulunduğu yerleri ‘düdüklü tencereye’ benzeten Gürel, "Bir düdüklü tencerenin içine kum, çakıl ve doğalgaz koyup patlatırsanız üzerinde tren bile olsa havaya hoplatır" dedi.
Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt’ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul’u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti. Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği uyarısında bulundu.
Ayasofya’nın deprem kuyuları
-İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Çiğdem Özkan Aygün, Ayasofya’nın zeminin altında bulunan su sistemlerini, kanalizasyonları incelemeyi, dehlizleri, kuyu ve sarnıçları araştırmayı amaçladıklarını söyledi. Dr. Aygün, şöyle dedi: "Ayasofya’da tam 8 kuyunun varlığını saptadık. Bunların tamamını inceleyeceğiz. Ancak, kuyuların bir bölümü çok dar. Bu nedenle hepsine teker teker dalmamız mümkün değil. Su ana kadar iki kuyuya daldık. Bunlar Van Nice’ın da araştırmaları sırasında bulduğu, müzenin içinde bulunan kuyular. En geniş, içine girilebilen bu kuyularda bile zorlanıyoruz. Zira ilk kuyunun ağzı sadece 44 santimetre. Derinliği ise 11 metre. Kuyunun ilk 1metre 15 santimetrelik bölümü tuğla ile örülmüş. Sonraki bölüm ise kayaya oyulmuş. Dibinde ise henüz tam olarak ölçümünü yapmadığımız balçık tabakası var." (Vatan 29.12.2005) Padişah II.Beyazıd, torunu Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Süleymaniye Camiinin çevresinde de; birçok kuyu açtırmıştır ki, bunların adı “deprem kuyuları” olarak anılır.
İstanbul 1766 depremi, anonim halk resmi “İstanbul, eylül 1509” için 3 Yorum yapılmış.
Bu yazı için besleme Geri izleme Adresi
1, Alpaslan
19 Ağustos 2009 02:27
Hocam sanırım yazının başlığı yanlış yazılmış 1509 1905 olmuş.Deprem kuyularının ise işe yaramış olduğundan şüphem yok.Fakat şimdi aynı sistemi uygulayabilecek biri varmı? Zira bir “Süleymaniye” nin aynısını inşa edebilecek mühendisin olduğunu sanmıyorum. Birde sürekli merak ettiğim bir konuda Anadoluhisarının surlarının yıkılıp içinden yol geçmesi,kendim hergün bu yolu kullanıyorım ve hangi zihniyet hisarın içinden yol geçirir anlamış değilim ve bu durum beni çok sinirlendiriyor. Acaba yanılıyor muyum? yoksa hisarın surları bahsedilen 1509 depreminde mi yıkıldı? Eğer konu hakkında bir bilginiz varsa ve bilgilendirirseniz sevinirm saygılar…
2, Nezih Uzel
19 Ağustos 2009 19:57
Haklısınız, düzelttim, teşekkür ederim, göz hafızası bazen insanı yanıltıyor,buna yaşı da ekleyiniz. Muhterem kardeşim. Hisarın surlarının içinden ben de kırk beş senedir geçerim. Altmışlı yıllarda yazları Dünya gazetesinden sabah iş bitince ayrılır, Küçüksu plajına giderdik. Sonra vakit öğleyi geçince köprü başındaki dönerciye mihman olurduk. Ne güzel günlerdi. Hep düşünürdüm: Sultan Yıldırım Beyazıt’ın muhteşem kalesini kim ikiye böldü ? diye… Depremle ilgili bir kayda rastlamadım, herhalde son zamanda yolu başka yerden geçiremediler. Belki bir gün yanlışlık düzelir, saygı kuralı yerine gelir. Hoşçakalınız.
3 Recâi
20 Ağustos 2009 22:25
Hocam merhaba,
Bildiğim kadarıyla, Anadoluhisarı’nın içerisinden geçirilen yol 1928 senesinde dönemin şehremini Operatör Dr. Emin Paşa tarafından yapıldı. Hacı Anne’nin tabiriyle “Boğaziçi’ne en büyük zararı ne yangınlar, ne zelzele, ne de harp verdi. Belediye başkanlarının yaptığı tahribatı hiçbiri yapamadı” Dr. Rıza Nur hatıralarında, Milli Mücadele Döneminde, yaralıların tedavisinde görev alan Operatör Emin Paşa’nın Meclis’ten emeğinin karşılığı mahiyetinde para talep ettiğini anlatır.
Selam ve Saygılar…
3 Kasım 2009 Salı
BAŞARDIK.. Üniversiteler tartışıyor, hükümet sus-pus !...
Erzincan Ovası'nda, 'Türkiye'nin ihtiyacını bütünüyle karşılayacak; ülke gereksinimini karşıladıktan başka, büyük ölçüde ihraç edilerek yurdumuz ve halkımıza zenginlik, mutluluk ve refah getirecek" muazzam Doğalgaz ve Petrol rezervi hakkında ısrarla sürdürdüğümüz yayın amacına ulaştı ve sonuç verdi.
ÜNİVERSİTELER, Erzincan şehri ve Ovasında mevcut 'milli servet'i konuşuyor, tartışıyor...
e.MAİL adresim: hhgurel@hotmail.com 'a her gün yüzlerce mail geliyor, ayrıntılı bilgi, teknik veri, gelimeler hakkında açıklama ve dosya isteniyor.
Başta Erzincan'lı hemşehrilerim olmak üzere, bütün ülkem halkından tebrik, teşvik ve destek mesajları yağıyor;
MİLLET, Memlekette uygulanan adaletsiz, haksız, acımasız, insafsız ve merhametsiz "doğalgaz, petrol ve petrol ürünleri" vurgun ve soygunundan şikayetle, "bir an önce Erzincan petrol ve Doğalgazını çıkartma girişiminde bulunmayan" hükümet, enerji bakanlığı, ilgili kurumlar ve sorumlu yönetimi "görevi ihmal, halk düşmanlığı, pahacılık, suiistimal ve yolsuzlukla" suçluyor.
ANCAK; dosya-belge ve bilgiler kendilerine iletileli aradan aylar geçmesine rağmen TÜBİTAK, TPAO, MTA, Enerji Bakanlığı, Başbakanlık, TBMM Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'ndan her hangibir haber yok. Yani hükümet, bu ACİL ve HAYATİ önemdeki konuyla ilgilenmiyor.
BURADAN "BİR KEZ DAHA" HÜKÜMET'E SESLENİYORUM !...
Eğer, halka karşı biraz olsun sevginiz ve millete saygınız varsa!..:::
Lütfen, bu ses'e kulak verin. Erzincan Ovasında atıl bekleyen milli servet'e el atın. Doğalgaz'ı çıkarın, halkın yararlanmasınan sunun "VE" Bu hayati sektördeki soyguna-vurguna, derin hırsızlık, halk düşmanlığı ve yolsuzluğa "DUR" deyin, daha ne bekliyorsunuz?...
Hüseyin Hüsnü GÜREL, Yük. İnş. Müh., İTÜ-1953
Tel: 0312.4181237-4179051 // 0312.4331778-4335981, Ankara
Tel: 0312.4181237-4179051 // 0312.4331778-4335981, Ankara
28 Ekim 2009 Çarşamba
İTÜ'lü Mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel'den müthiş iddia!..
"Erzincan’da Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacını karşılayacak hatta yurtdışına bile ihraç edecek kadar büyüklükte doğalgaz var"
Erzincan Üniversitesi "- ErzUni.gen.tr -"
Erzincan Üniversitesi "- ErzUni.gen.tr -"
Erzincan Kampüs Tartışma Panosu Konuyu Gör
Konu: Erzincan'da Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacını karşılayacak hatta yurtdışına bile ihraç edecek kadar büyüklükte doğalgaz ...
facebook
Ahmet yazdı
18 Ekim 2008, 10:07'da
Erzincanlı mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan’da Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacını karşılayacak hatta yurtdışına bile ihraç edecek kadar büyüklükte doğalgaz bulunduğunu iddia ederek, "Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır. Bu doğalgaz küçük bir olay değildir, Erzincan'ı altından yapar" dedi.
78 yaşındaki mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi'ndeki doğalgaz varlığıyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'e raporlar gönderdiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunacağını söyledi. Türkiye'nin en büyük doğal afeti Erzincan'daki 1939 depremine ve son olarak 1983'teki depreme tanık olan Gürel, sarsıntılar öncesi duyulan korkunç patlama seslerinin nedeni araştırarak bu seslerin bölgedeki zengin doğalgaz yataklarından kaynaklandığını tespit ettiğini söyledi. Hazırladığı raporda bunu belgeleyen Gürel, "Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır. Bu doğalgaz küçük bir olay değildir, Erzincan'ı altından yapar" diye konuştu.
Erzincan ve Marmara'da deprem olmadan önce bölge halkının yer altından büyük sesler duyduğunu ifade eden Gürel, yaptığı açıklamada, "Sesin hızı saniyede 346 metredir, deprem hareketinin hızı ise saniyede 5 bin kilometredir. Yani deprem hızı sesten 15 bin defa daha büyüktür. Yer altında önce bir deprem hareketi başladığı zaman önce hareketten önce ses gelmesi gerekir. Erzincan ve Marmara Bölgesi'nde depremden önce ses işitilir. Bu fizik kanunlarına aykırıdır. Bunun nedeni açıktır, depremden önce doğalgaz patlaması yaşanıyor" şeklinde konuştu.
Doğalgazın bulunduğu yerleri 'düdüklü tencereye' benzeten Gürel, "Bir düdüklü tencerenin içine kum, çakıl ve doğalgaz koyup patlatırsanız üzerinde tren bile olsa havaya hoplatır" dedi. Gürel ayrıca Erzincan'daki depremlerde geceleri yerden göğe ulaşan doğalgazın yandığını ve yerdeki tüm karları erittiğine şahit olduğunu söyledi. Erzincan Ovası'nda bulunan doğalgazın hem kentin hem de Türkiye'nin kaderini değiştirebilecek zenginlikte olduğunu savunan Gürel, şunları söyledi:
"Ben Erzincan depremini gördüm. Büyük de bir patlama gördüm. Depremden önce doğalgaz patlıyor. Marmara ve Erzincan'da depremlerde nur gibi ışıklar meydana gelir. Bu doğalgazın yanması sonucu oluşur. Tabii afetlerin nedenlerinden biri de doğalgazdır. Gökteki doğalgaz yanıyor, yerdeki karları eritiyor. Hesap edersek trilyonlarca metreküptür. Hava soğuktur. 92 depreminde eksi 11.3 dereceyi şeker fabrikası tespit etmiştir. Sabaha kadar karlar erimiştir. Türkiye'nin yıllık ihtiyacı 20 milyar metreküptür.
Bunun en az 5-6 misli gaz gökte yanıyor. Erzincan'ın bir özelliği var, faylar çok kötüdür, ben bunları kabul ediyorum. Faylardan doğalgaz kaçar, petrol geçer. Yalnız Erzincan'ın bir özelliği var, Arabistan kıtası Anadolu'yu muazzam kuvvetle iter, faylar kırılır, çatlar, deprem olur. Depremlerden bir gün, yarım gün evvel gaz çıkmaya başlar. Deprem olur olmaz Arabistan Anadolu'yu, Erzincan Ovası'nı ittiği için bu faylar vana gibi kapanır. Bu kırılan faylardan doğalgaz sızar. Bana diyorlar ki Azerbaycan'da,
İrlanda'da doğalgaz çıkıyor. Bizim doğalgazımız çıkmıyor ama bu bizim lehimizedir. Bir gün iki gün çıkıyor, gökte yanıyor, karları eritiyor ve sonra kapanıyor. Eğer Erzincan Ovası'ndaki gökte yanan doğalgaz, Erzincan ovasındaki soğuk havayı trilyonlarca metreküp ısıtıyorsa, ovadaki karları eritiyorsa, bunun hesabını yaparsanız Türkiye ortalamasının üstündedir. Bir avuç gazla olmaz bu. Devlet bunu incelemeli, gereken araştırmayı yapmalıdır. Bu doğalgaz Türkiye'nin ve Erzincan'ın kaderini değiştirir. Küçük
bir olay değildir. Bu Erzincan'ı altından yapar. Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır."
Hüseyin Hüsnü Gürel, bölgedeki doğalgaz varlığının büyük bir nimet olmakla birlikte aynı zamanda ciddi bir tehdit de oluşturduğunun altını çizerek, devletin bu konuya el atmasını istedi.
Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt'ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul'u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti. Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği
uyarısında bulundu.
Erzincan Ovası'nda çok zengin doğalgaz yatağı varlığının kesin olarak belli olduğunu ve her deprem gecesi Türkiye'nin yıllık doğalgaz ihtiyacından daha fazlası doğalgazın gökte yandığını savunan Gürel, Erzincan Ovası'ndaki zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı takdirde, Türkiye'nin bütün doğalgaz ihtiyacı karşılandıktan sonra fazlasının ihraç edilebileceğini söyledi. Gürel, bu çok zengin doğalgaz yatağı ile Türkiye'nin doğalgaz bakımında dışa bağımlılıktan kurtulacağını ve yüz binlerce insana iş
imkanı sağlanacağını öne sürdü.
Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi'ndeki doğalgaz varlığına ilişkin raporu başta TBMM, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderdi. Gürel, rapordan Başbakan Erdoğan'a da göndereceğini sözlerine ekledi.
Erzincanlı mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan’da Türkiye'nin doğalgaz ihtiyacını karşılayacak hatta yurtdışına bile ihraç edecek kadar büyüklükte doğalgaz bulunduğunu iddia ederek, "Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır. Bu doğalgaz küçük bir olay değildir, Erzincan'ı altından yapar" dedi.
78 yaşındaki mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi'ndeki doğalgaz varlığıyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler'e raporlar gönderdiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'a sunacağını söyledi. Türkiye'nin en büyük doğal afeti Erzincan'daki 1939 depremine ve son olarak 1983'teki depreme tanık olan Gürel, sarsıntılar öncesi duyulan korkunç patlama seslerinin nedeni araştırarak bu seslerin bölgedeki zengin doğalgaz yataklarından kaynaklandığını tespit ettiğini söyledi. Hazırladığı raporda bunu belgeleyen Gürel, "Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır. Bu doğalgaz küçük bir olay değildir, Erzincan'ı altından yapar" diye konuştu.
Erzincan ve Marmara'da deprem olmadan önce bölge halkının yer altından büyük sesler duyduğunu ifade eden Gürel, yaptığı açıklamada, "Sesin hızı saniyede 346 metredir, deprem hareketinin hızı ise saniyede 5 bin kilometredir. Yani deprem hızı sesten 15 bin defa daha büyüktür. Yer altında önce bir deprem hareketi başladığı zaman önce hareketten önce ses gelmesi gerekir. Erzincan ve Marmara Bölgesi'nde depremden önce ses işitilir. Bu fizik kanunlarına aykırıdır. Bunun nedeni açıktır, depremden önce doğalgaz patlaması yaşanıyor" şeklinde konuştu.
Doğalgazın bulunduğu yerleri 'düdüklü tencereye' benzeten Gürel, "Bir düdüklü tencerenin içine kum, çakıl ve doğalgaz koyup patlatırsanız üzerinde tren bile olsa havaya hoplatır" dedi. Gürel ayrıca Erzincan'daki depremlerde geceleri yerden göğe ulaşan doğalgazın yandığını ve yerdeki tüm karları erittiğine şahit olduğunu söyledi. Erzincan Ovası'nda bulunan doğalgazın hem kentin hem de Türkiye'nin kaderini değiştirebilecek zenginlikte olduğunu savunan Gürel, şunları söyledi:
"Ben Erzincan depremini gördüm. Büyük de bir patlama gördüm. Depremden önce doğalgaz patlıyor. Marmara ve Erzincan'da depremlerde nur gibi ışıklar meydana gelir. Bu doğalgazın yanması sonucu oluşur. Tabii afetlerin nedenlerinden biri de doğalgazdır. Gökteki doğalgaz yanıyor, yerdeki karları eritiyor. Hesap edersek trilyonlarca metreküptür. Hava soğuktur. 92 depreminde eksi 11.3 dereceyi şeker fabrikası tespit etmiştir. Sabaha kadar karlar erimiştir. Türkiye'nin yıllık ihtiyacı 20 milyar metreküptür.
Bunun en az 5-6 misli gaz gökte yanıyor. Erzincan'ın bir özelliği var, faylar çok kötüdür, ben bunları kabul ediyorum. Faylardan doğalgaz kaçar, petrol geçer. Yalnız Erzincan'ın bir özelliği var, Arabistan kıtası Anadolu'yu muazzam kuvvetle iter, faylar kırılır, çatlar, deprem olur. Depremlerden bir gün, yarım gün evvel gaz çıkmaya başlar. Deprem olur olmaz Arabistan Anadolu'yu, Erzincan Ovası'nı ittiği için bu faylar vana gibi kapanır. Bu kırılan faylardan doğalgaz sızar. Bana diyorlar ki Azerbaycan'da,
İrlanda'da doğalgaz çıkıyor. Bizim doğalgazımız çıkmıyor ama bu bizim lehimizedir. Bir gün iki gün çıkıyor, gökte yanıyor, karları eritiyor ve sonra kapanıyor. Eğer Erzincan Ovası'ndaki gökte yanan doğalgaz, Erzincan ovasındaki soğuk havayı trilyonlarca metreküp ısıtıyorsa, ovadaki karları eritiyorsa, bunun hesabını yaparsanız Türkiye ortalamasının üstündedir. Bir avuç gazla olmaz bu. Devlet bunu incelemeli, gereken araştırmayı yapmalıdır. Bu doğalgaz Türkiye'nin ve Erzincan'ın kaderini değiştirir. Küçük
bir olay değildir. Bu Erzincan'ı altından yapar. Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır."
Hüseyin Hüsnü Gürel, bölgedeki doğalgaz varlığının büyük bir nimet olmakla birlikte aynı zamanda ciddi bir tehdit de oluşturduğunun altını çizerek, devletin bu konuya el atmasını istedi.
Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt'ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul'u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti. Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği
uyarısında bulundu.
Erzincan Ovası'nda çok zengin doğalgaz yatağı varlığının kesin olarak belli olduğunu ve her deprem gecesi Türkiye'nin yıllık doğalgaz ihtiyacından daha fazlası doğalgazın gökte yandığını savunan Gürel, Erzincan Ovası'ndaki zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı takdirde, Türkiye'nin bütün doğalgaz ihtiyacı karşılandıktan sonra fazlasının ihraç edilebileceğini söyledi. Gürel, bu çok zengin doğalgaz yatağı ile Türkiye'nin doğalgaz bakımında dışa bağımlılıktan kurtulacağını ve yüz binlerce insana iş
imkanı sağlanacağını öne sürdü.
Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi'ndeki doğalgaz varlığına ilişkin raporu başta TBMM, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Bayındırlık ve İskan Bakanlığı olmak üzere ilgili tüm kurum ve kuruluşlara gönderdi. Gürel, rapordan Başbakan Erdoğan'a da göndereceğini sözlerine ekledi.
Yakup yazdı, 10 Kasım 2008, 08:30'da
Çok mantıklı yorum ve tezler öncedende duyuyordum ama böylesine ciddi iddiayı okumadım olmayacak bişey değil ancak Hemşerim mühendis bey in doğalgaz yoksa beni asın mahkemeye verin gibi sözlerini basitçe buldum yani iddiayı ciddi yapan bunlar değil kimse bir iddia ortaya attı diye cezalandırılmamıştır... kendilerine başarılar diliyorum İnş. Erzincan için hayırlı olur...
Çok mantıklı yorum ve tezler öncedende duyuyordum ama böylesine ciddi iddiayı okumadım olmayacak bişey değil ancak Hemşerim mühendis bey in doğalgaz yoksa beni asın mahkemeye verin gibi sözlerini basitçe buldum yani iddiayı ciddi yapan bunlar değil kimse bir iddia ortaya attı diye cezalandırılmamıştır... kendilerine başarılar diliyorum İnş. Erzincan için hayırlı olur...
19 Ekim 2009 Pazartesi
16 Mart 2009 Pazartesi
TÜBİTAK'DAN "İYİ" HABER...
ANKARA (Ece Ajans, 18.Mart.2009) : Erzincan ovasındaki doğalgaz yatağı varlığı ile Marmara bölgesi ve Erzincan deprem hareketleri konularında yaptığı özgün yayın ve çok önemli çalışmalarıyla tanınan İnş, Yük. Müh. Hüseyin Hüsnü GÜREL'in "bu konularla ilgili" 10.10.2008 ve 01.12.2008 tarihlerinde TÜBİTAK'a verdiği rapor ve başvurularının; TÜBİTAK tarafından yayımlanan bilimsel dergilerden biri olan "Turkish Journal of Earth Sciences" editör kuruluna, incelenmek ve değerlendirilmek üzere iletildi.
Konuyla ilgili olarak bilgilerine başvurulan bilim adamları ve yetkili çevreler; "TÜBİTAK’ın konuyu Turkish Journal of Earth Sciences editör kuruluna sevk etmesi çok önemli bir aşamadır. Zira bahse konu Editör Kurulu aynı zamanda yetkin bir bilim kurulu özelliği taşımakta olup, kurul'ca verilecek müspet bir kararla Erzincan ovasında doğalgaz aramalarına kısa sürede başlanabilecektir.
Gelişme fevkalâde önemli ve ümit vericidir. Bu doğalgaz yatağının ortaya çıkartılması; Ülkemiz ve Erzincan açısından sevindirici bir gelişmedir” açıklamasında bulundurlar. EA, 18.03.2009
Sayı: B.02.1.TBT.0.06.03.05.-161.99.0592
Konu: 10 Ekim 2008 Tarihli "Raporunuz" hakkında
Tarih: 06.03.2009
Sayın Hüseyin Hüsnü GÜREL
Ahenk Sokak No: 10/11
Çankaya/ANKARA
İlgi: 10.10.2008 ve 01.12.2008 tarihli yazılarınız,
İlgi yazılarınızda belirtilen konu (Erzincan Ovası Doğalgaz Potansiyeli) bilimsel açıdan değerlendirilmek üzere TÜBİTAK tarafından yayımlanan bilimsel dergilerden biri olan "Turkish Journal of Earth Sciences" editör kuruluna iletilmiştir.
Bilgilerinizi, saygılarımla rica ederim.
Dr. Zeynep OKAY DURMUŞOĞLU
Çevre Atmosfer Yer ve Deniz Bilimleri Araştırma Grubu
Yürütme Komitesi Sekreteri V.
***
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU
Atatürk Bulvarı No: 221-06100 Kavaklıdere-ANKARA
Tel : 0312.4685300, Faks: 0312.4277489 www.tubitak.gov.tr
ANKARA (Ece Ajans, 18.Mart.2009) : Erzincan ovasındaki doğalgaz yatağı varlığı ile Marmara bölgesi ve Erzincan deprem hareketleri konularında yaptığı özgün yayın ve çok önemli çalışmalarıyla tanınan İnş, Yük. Müh. Hüseyin Hüsnü GÜREL'in "bu konularla ilgili" 10.10.2008 ve 01.12.2008 tarihlerinde TÜBİTAK'a verdiği rapor ve başvurularının; TÜBİTAK tarafından yayımlanan bilimsel dergilerden biri olan "Turkish Journal of Earth Sciences" editör kuruluna, incelenmek ve değerlendirilmek üzere iletildi.
Konuyla ilgili olarak bilgilerine başvurulan bilim adamları ve yetkili çevreler; "TÜBİTAK’ın konuyu Turkish Journal of Earth Sciences editör kuruluna sevk etmesi çok önemli bir aşamadır. Zira bahse konu Editör Kurulu aynı zamanda yetkin bir bilim kurulu özelliği taşımakta olup, kurul'ca verilecek müspet bir kararla Erzincan ovasında doğalgaz aramalarına kısa sürede başlanabilecektir.
Gelişme fevkalâde önemli ve ümit vericidir. Bu doğalgaz yatağının ortaya çıkartılması; Ülkemiz ve Erzincan açısından sevindirici bir gelişmedir” açıklamasında bulundurlar. EA, 18.03.2009
Sayı: B.02.1.TBT.0.06.03.05.-161.99.0592
Konu: 10 Ekim 2008 Tarihli "Raporunuz" hakkında
Tarih: 06.03.2009
Sayın Hüseyin Hüsnü GÜREL
Ahenk Sokak No: 10/11
Çankaya/ANKARA
İlgi: 10.10.2008 ve 01.12.2008 tarihli yazılarınız,
İlgi yazılarınızda belirtilen konu (Erzincan Ovası Doğalgaz Potansiyeli) bilimsel açıdan değerlendirilmek üzere TÜBİTAK tarafından yayımlanan bilimsel dergilerden biri olan "Turkish Journal of Earth Sciences" editör kuruluna iletilmiştir.
Bilgilerinizi, saygılarımla rica ederim.
Dr. Zeynep OKAY DURMUŞOĞLU
Çevre Atmosfer Yer ve Deniz Bilimleri Araştırma Grubu
Yürütme Komitesi Sekreteri V.
***
TÜRKİYE BİLİMSEL VE TEKNİK ARAŞTIRMA KURUMU
Atatürk Bulvarı No: 221-06100 Kavaklıdere-ANKARA
Tel : 0312.4685300, Faks: 0312.4277489 www.tubitak.gov.tr
2 Şubat 2009 Pazartesi
DOĞALGAZ’DA KESİN ÇÖZÜM:
ERZİNCAN OVASIDIR
Hüseyin Hüsnü GÜREL, İnş. Yük. Müh.
“Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı takdirde ülkemizin doğalgazı fazlasıyla karşılanacak ve nükleer enerjiye ihtiyaç kalmayacaktır”.
Akkuyu da yapılacak 4800 KW gücündeki nükleer enerji santral ihalesine yalnız Rus’lar katılmış ve 86 milyar ABD doları gibi çok büyük fiyat teklif etmişlerdir.
Ülkemizde yerli kaynaklardan enerji üretimi için; Milletçe ve Devletçe seferber olmak mecburiyeti doğmuştur. Ülkemizde yerli kaynaklardan enerji üretimine çaba göstermeyen ve bu konuda yardımcı olmayan kimseler; kendilerine, yakınlarına, milletine ve vatanına ‘ihanet etmiş’ olacaklardır.
1.İnternette http://www.milliservet.blogspot.com/ WEB sitesinde yayınlanan 10.10.2008 tarihli RAPOR da, üçüncü zamanda Ortadoğu!da sığ Tetis denizinde çok zengin petrol yatakları teşekkül ederken; Erzincan Ovası’ndaki sığ Tetis denizsel ortamda da benzer şekilde çok zengin petrol yatağı teşekkül etmiştir.
Bu petrol yatağı teşekkül ettikten sonra; milyonlarca sene Erzincan Ovası etrafı dağlarla çevrili sığ ring gölü haline geldiğini; bu sığ gölde milyonlarca sene yeniden ve ilâveten petrol teşekkül ederek, Erzincan Ovasındaki bu petrol yatağının daha çok zenginleştiği konusunda ayrıntılı bilgi verilmiştir.
2. Bu RAPOR da, Arabistan plâtosunun, Anadolu’yu ve Erzincan Ovasını muazzam kuvvetlerle zorlayarak ittiği; bu itme ile Anadolu’nun her yıl Yunanistan’a doğru 2.5 cm yaklaştığı; Erzincan ovası’nın da her yıl 1-2 cm kadar daraldığı ve bu zorlama itmeye dayanamayan Erzincan ovası’ndan geçen fay’ların çatladığı; çatlayan bu fayların 1-2 gün gibi kısa sürede kırılarak depremlerin meydana geldiği bilinmektedir.
Çatlayan bu faylardan çok büyük ölçüde doğalgazın yükseldiği; gökte doğalgazın yanması ısısı ile deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 havanın ısınması ve ovadaki donmuş karların erimesi ile Erzincan ovasında çok zengin doğalgazın varlığını doğa; açıkça orta koymaktadır.
3. Bu RAPOR da, depremler esnasında çatlak faylardan 1-2 gün süre içerisinde çıkan doğalgaz kaçağının yerde ve gökte yandığını; Arabistan plâtosunun Erzincan ovasını itmesi devam ettiğinden; deprem olayı olup biter-bitmez, çatlayan fayların vana gibi kapanması sebebi ile; Erzincan da 50-60 sene sonra meydana gelecek yeni deprem tarihine kadar bu faylardan doğalgaz çıkmasına izin verilmediği; bu nedenle Erzincan ovası’ndaki doğalgaz yatağı’nın zenginliğinin korunduğu konusunda bilgi verilmiştir.
4. TPAO Genel Müdürlüğü’nce 1998 senesinden beri verilen cevabi yazılarda Erzincan ovası’nın jeolojik yapısının petrol ve doğalgaz teşekkülüne uygun olmadığı konusunda; masa başında oturarak kafadan sallama beylik palavra ifadeler ile bilgi verilmiş ve her defasında bu konu dışlanmıştır.
MTA Genel Müdürlüğü’nün 1/500.000 ölçekli ‘Jeolojik haritasında’ Erzincan ovası ve civarında petrol teşekkülâtına çok uygun yaşlı çökellerin varlığı açıkça görülmektedir. Etrafı dağlarla çevrili ve üstü çok mükemmel biçimde örtülmüş olan Erzincan ovasındaki petrol yatağı erozyona karşı mükemmel şekilde korunmuştur.
SONUÇ: Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı taktirde; Akkuyu da inşa edilecek 4800 KW gücündeki nükleer enerji santralı için yapılacak 86 milyar ABD doları gibi çok büyük masrafın % 0.001 (10.000’de bir) gibi çok az masraf ile Erzincan ovasında gerekli petrol ve doğalgaz araştırmaları ve sismik etütleri yapılacak ve birkaç sondaj kuyusu açılması ile çok büyük miktarda doğalgaz üretimi yapılabilecektir.
Bu nedenle, ülkemizde nükleer enerji santralı inşasına da gerek kalmayacaktır.
ERZİNCAN OVASIDIR
Hüseyin Hüsnü GÜREL, İnş. Yük. Müh.
“Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı takdirde ülkemizin doğalgazı fazlasıyla karşılanacak ve nükleer enerjiye ihtiyaç kalmayacaktır”.
Akkuyu da yapılacak 4800 KW gücündeki nükleer enerji santral ihalesine yalnız Rus’lar katılmış ve 86 milyar ABD doları gibi çok büyük fiyat teklif etmişlerdir.
Ülkemizde yerli kaynaklardan enerji üretimi için; Milletçe ve Devletçe seferber olmak mecburiyeti doğmuştur. Ülkemizde yerli kaynaklardan enerji üretimine çaba göstermeyen ve bu konuda yardımcı olmayan kimseler; kendilerine, yakınlarına, milletine ve vatanına ‘ihanet etmiş’ olacaklardır.
1.İnternette http://www.milliservet.blogspot.com/ WEB sitesinde yayınlanan 10.10.2008 tarihli RAPOR da, üçüncü zamanda Ortadoğu!da sığ Tetis denizinde çok zengin petrol yatakları teşekkül ederken; Erzincan Ovası’ndaki sığ Tetis denizsel ortamda da benzer şekilde çok zengin petrol yatağı teşekkül etmiştir.
Bu petrol yatağı teşekkül ettikten sonra; milyonlarca sene Erzincan Ovası etrafı dağlarla çevrili sığ ring gölü haline geldiğini; bu sığ gölde milyonlarca sene yeniden ve ilâveten petrol teşekkül ederek, Erzincan Ovasındaki bu petrol yatağının daha çok zenginleştiği konusunda ayrıntılı bilgi verilmiştir.
2. Bu RAPOR da, Arabistan plâtosunun, Anadolu’yu ve Erzincan Ovasını muazzam kuvvetlerle zorlayarak ittiği; bu itme ile Anadolu’nun her yıl Yunanistan’a doğru 2.5 cm yaklaştığı; Erzincan ovası’nın da her yıl 1-2 cm kadar daraldığı ve bu zorlama itmeye dayanamayan Erzincan ovası’ndan geçen fay’ların çatladığı; çatlayan bu fayların 1-2 gün gibi kısa sürede kırılarak depremlerin meydana geldiği bilinmektedir.
Çatlayan bu faylardan çok büyük ölçüde doğalgazın yükseldiği; gökte doğalgazın yanması ısısı ile deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 havanın ısınması ve ovadaki donmuş karların erimesi ile Erzincan ovasında çok zengin doğalgazın varlığını doğa; açıkça orta koymaktadır.
3. Bu RAPOR da, depremler esnasında çatlak faylardan 1-2 gün süre içerisinde çıkan doğalgaz kaçağının yerde ve gökte yandığını; Arabistan plâtosunun Erzincan ovasını itmesi devam ettiğinden; deprem olayı olup biter-bitmez, çatlayan fayların vana gibi kapanması sebebi ile; Erzincan da 50-60 sene sonra meydana gelecek yeni deprem tarihine kadar bu faylardan doğalgaz çıkmasına izin verilmediği; bu nedenle Erzincan ovası’ndaki doğalgaz yatağı’nın zenginliğinin korunduğu konusunda bilgi verilmiştir.
4. TPAO Genel Müdürlüğü’nce 1998 senesinden beri verilen cevabi yazılarda Erzincan ovası’nın jeolojik yapısının petrol ve doğalgaz teşekkülüne uygun olmadığı konusunda; masa başında oturarak kafadan sallama beylik palavra ifadeler ile bilgi verilmiş ve her defasında bu konu dışlanmıştır.
MTA Genel Müdürlüğü’nün 1/500.000 ölçekli ‘Jeolojik haritasında’ Erzincan ovası ve civarında petrol teşekkülâtına çok uygun yaşlı çökellerin varlığı açıkça görülmektedir. Etrafı dağlarla çevrili ve üstü çok mükemmel biçimde örtülmüş olan Erzincan ovasındaki petrol yatağı erozyona karşı mükemmel şekilde korunmuştur.
SONUÇ: Erzincan ovasındaki çok zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı taktirde; Akkuyu da inşa edilecek 4800 KW gücündeki nükleer enerji santralı için yapılacak 86 milyar ABD doları gibi çok büyük masrafın % 0.001 (10.000’de bir) gibi çok az masraf ile Erzincan ovasında gerekli petrol ve doğalgaz araştırmaları ve sismik etütleri yapılacak ve birkaç sondaj kuyusu açılması ile çok büyük miktarda doğalgaz üretimi yapılabilecektir.
Bu nedenle, ülkemizde nükleer enerji santralı inşasına da gerek kalmayacaktır.
26 Ocak 2009 Pazartesi
YANKILAR VE YAYINLAR...
Ümit MİNEL
umitminel@haberulusal.com
BANA MANTIKLI GELDİ
Bazen düşünüyorum. Bu cennet vatanın toprağının altı bu kadar çorak değildir. Tamam elhamdülillah toprağımızın üstü çok bereketli. Vatanımızda her şey yetişiyor. Yetiyor, yetmiyor o ayrı konu. Yetmemesi de tamamen yanlış tarım politikalarından kaynaklanıyor. Ancak ben bu yazımda yanlış tarım politikalarından değil, olmayan stratejik enerji politikamızdan bahsedeceğim. Yanlış anlaşılmasın, stratejik enerji var da, politika yok!
Hemen sınırın 100 km. dışında petrol çıkarken, bizde petrol çıkmamasına bir anlam veremiyordum. Yani komşuda pişiyordu ama bize niye düşmüyordu ki? Aslına bakarsanız bizde de petrol var ama sanki biz kazandığımız bağımsızlığımızın acısını çekiyoruz. Kazanılan bağımsızlığın acısını çekmek nasıl olur anlatayım:
Petrol çıkan komşularımız Irak ve İran'a baktığımızda bu ülkelerin de aslında petrol çıkarmak için kıllarını bile kıpırdatmadıklarını görürsünüz.
BANA MANTIKLI GELDİ
Bazen düşünüyorum. Bu cennet vatanın toprağının altı bu kadar çorak değildir. Tamam elhamdülillah toprağımızın üstü çok bereketli. Vatanımızda her şey yetişiyor. Yetiyor, yetmiyor o ayrı konu. Yetmemesi de tamamen yanlış tarım politikalarından kaynaklanıyor. Ancak ben bu yazımda yanlış tarım politikalarından değil, olmayan stratejik enerji politikamızdan bahsedeceğim. Yanlış anlaşılmasın, stratejik enerji var da, politika yok!
Hemen sınırın 100 km. dışında petrol çıkarken, bizde petrol çıkmamasına bir anlam veremiyordum. Yani komşuda pişiyordu ama bize niye düşmüyordu ki? Aslına bakarsanız bizde de petrol var ama sanki biz kazandığımız bağımsızlığımızın acısını çekiyoruz. Kazanılan bağımsızlığın acısını çekmek nasıl olur anlatayım:
Petrol çıkan komşularımız Irak ve İran'a baktığımızda bu ülkelerin de aslında petrol çıkarmak için kıllarını bile kıpırdatmadıklarını görürsünüz.
Bu ülkeler 1. Dünya savaşından sonra İngilizlerin sömürgesi durumuna düştüler ve şu anda açık olan petrol kuyularının hemen hemen hepsini İngilizler açtı; işledi ve sattı. İngiltere'nin bölgeden çekilmesiyle Irak, 1971'de tam bağımsızlığına kavuşmuştu ama 1980'den 1987 yılına kadar İran-Irak savaşı olmuş, bu savaştan 3 yıl sonra da 1 Körfez savaşı yaşanmıştı. Yani anlayacağınız Irak'ta ki petrol Irak'a yar edilmemişti. İran'a gelince; İran'da çıkan petrolün ise 1953'ten beri %50'si çok uluslu bir konsorsiyumundur.
Biz ülke olarak İran ve Irak'tan çok şanslıyız. Kurulduğumuzdan beri tam bağımsızız ancak galiba güçlü devletler bize; "Petrole filan karışmayın, bakın bağımsızlığınızın tadına..." diyorlar. Rahmetli Özal'ın da ülkemizde bulunan petrol için; "Bizdeki petrolü dünyada petrol bitmeye başlayınca çıkaracakmışık." demesi oldukça manidardır.
Ne kadar bağımsız bir ülke olsak da, büyük devletlerin baskısı her zaman bu coğrafyanın ve bizim üzerimizde. Yine de bazı cesur adımlar atmak zorundayız ve yavaş yavaş atılıyor. En azından ortaklıklar ve özel sektör sayesinde... Yakın zamanda Manisa'da ve Diyarbakır'da bulunan yüksek kalitede petrol atılan adımları daha da pekiştiriyor.
Petrolden sonra gelelim başka bir yer altı zenginliğimiz doğalgaza... Ülkemizde doğalgaz olduğu pek dillendirilmiyor. Çünkü petrol için bile yeni yeni adımlar atılıyorken, birde doğalgaz için uğraşmak istemiyorlar herhalde...
Şu sıralar ülkemizde doğalgaz olduğuna dair kanıtlarını kamuoyu ile paylaşmaya çalışan, elinde kanıtlarıyla kanal kanal dolaşan ve bazı kanallarda konuşabilen ancak çoğu ulusal kanalda derdini anlatamamış Yüksek İnşaat Mühendisi Hüseyin Hüsnü Gürel'in bana da matıklı gelen sözlerine kulak verelim:
"Dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında kil tabakaları arasında düdüklü tencerelere benzer ortamlarda doğalgaz ve suya doygun zeminler yan yana ve beraberce bir arada bulunmaktadır""Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır. Bu doğalgaz küçük bir olay değildir, Erzincan'ı altından yapar""Sesin hızı saniyede 346 metredir, deprem hareketinin hızı ise saniyede 5 bin kilometredir. Yani deprem hızı sesten 15 bin defa daha büyüktür. Yeraltında önce bir deprem hareketi başladığı zaman önce hareketten önce ses gelmesi gerekir. Erzincan ve Marmara Bölgesi'nde depremden önce ses işitilir. Bu fizik kanunlarına aykırıdır. Bunun nedeni açıktır, depremden önce doğalgaz patlaması yaşanıyor""Ben Erzincan depremini gördüm. Büyük de bir patlama gördüm. Depremden önce doğalgaz patlıyor. Marmara ve Erzincan'da depremlerde nur gibi ışıklar meydana gelir. Bu doğalgazın yanması sonucu oluşur. Tabii afetlerin nedenlerinden biri de doğalgazdır. Gökteki doğalgaz yanıyor, yerdeki karları eritiyor. Hesap edersek trilyonlarca metreküptür. Hava soğuktur. 92 depreminde eksi 11.3 dereceyi şeker fabrikası tespit etmiştir. Sabaha kadar karlar erimiştir. Türkiye'nin yıllık ihtiyacı 20 milyar metreküptür. Bunun en az 5-6 misli gaz gökte yanıyor. Erzincan'ın bir özelliği var, faylar çok kötüdür, ben bunları kabul ediyorum. Faylardan doğalgaz kaçar, petrol geçer.
Biz ülke olarak İran ve Irak'tan çok şanslıyız. Kurulduğumuzdan beri tam bağımsızız ancak galiba güçlü devletler bize; "Petrole filan karışmayın, bakın bağımsızlığınızın tadına..." diyorlar. Rahmetli Özal'ın da ülkemizde bulunan petrol için; "Bizdeki petrolü dünyada petrol bitmeye başlayınca çıkaracakmışık." demesi oldukça manidardır.
Ne kadar bağımsız bir ülke olsak da, büyük devletlerin baskısı her zaman bu coğrafyanın ve bizim üzerimizde. Yine de bazı cesur adımlar atmak zorundayız ve yavaş yavaş atılıyor. En azından ortaklıklar ve özel sektör sayesinde... Yakın zamanda Manisa'da ve Diyarbakır'da bulunan yüksek kalitede petrol atılan adımları daha da pekiştiriyor.
Petrolden sonra gelelim başka bir yer altı zenginliğimiz doğalgaza... Ülkemizde doğalgaz olduğu pek dillendirilmiyor. Çünkü petrol için bile yeni yeni adımlar atılıyorken, birde doğalgaz için uğraşmak istemiyorlar herhalde...
Şu sıralar ülkemizde doğalgaz olduğuna dair kanıtlarını kamuoyu ile paylaşmaya çalışan, elinde kanıtlarıyla kanal kanal dolaşan ve bazı kanallarda konuşabilen ancak çoğu ulusal kanalda derdini anlatamamış Yüksek İnşaat Mühendisi Hüseyin Hüsnü Gürel'in bana da matıklı gelen sözlerine kulak verelim:
"Dünyada yalnız Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında kil tabakaları arasında düdüklü tencerelere benzer ortamlarda doğalgaz ve suya doygun zeminler yan yana ve beraberce bir arada bulunmaktadır""Erzincan'da doğalgaz var, bu yalansa beni asın, mahkemeye verin, cezalandırın ama doğruysa Türkiye'yi kurtarır. Bu doğalgaz küçük bir olay değildir, Erzincan'ı altından yapar""Sesin hızı saniyede 346 metredir, deprem hareketinin hızı ise saniyede 5 bin kilometredir. Yani deprem hızı sesten 15 bin defa daha büyüktür. Yeraltında önce bir deprem hareketi başladığı zaman önce hareketten önce ses gelmesi gerekir. Erzincan ve Marmara Bölgesi'nde depremden önce ses işitilir. Bu fizik kanunlarına aykırıdır. Bunun nedeni açıktır, depremden önce doğalgaz patlaması yaşanıyor""Ben Erzincan depremini gördüm. Büyük de bir patlama gördüm. Depremden önce doğalgaz patlıyor. Marmara ve Erzincan'da depremlerde nur gibi ışıklar meydana gelir. Bu doğalgazın yanması sonucu oluşur. Tabii afetlerin nedenlerinden biri de doğalgazdır. Gökteki doğalgaz yanıyor, yerdeki karları eritiyor. Hesap edersek trilyonlarca metreküptür. Hava soğuktur. 92 depreminde eksi 11.3 dereceyi şeker fabrikası tespit etmiştir. Sabaha kadar karlar erimiştir. Türkiye'nin yıllık ihtiyacı 20 milyar metreküptür. Bunun en az 5-6 misli gaz gökte yanıyor. Erzincan'ın bir özelliği var, faylar çok kötüdür, ben bunları kabul ediyorum. Faylardan doğalgaz kaçar, petrol geçer.
Yalnız Erzincan'ın bir özelliği var, Arabistan kıtası Anadolu'yu muazzam kuvvetle iter, faylar kırılır, çatlar, deprem olur. Depremlerden bir gün, yarım gün evvel gaz çıkmaya başlar. Deprem olur olmaz Arabistan Anadolu'yu, Erzincan Ovası'nı ittiği için bu faylar vana gibi kapanır.
Bu kırılan faylardan doğalgaz sızar."Hüseyin Hüsnü Gürel, bölgedeki doğalgaz varlığının büyük bir nimet olmakla birlikte aynı zamanda ciddi bir tehdit de oluşturduğunun altını çizerek, devletin bu konuya el atmasını istedi. Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt'ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul'u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti.
Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği uyarısında bulundu. Erzincan Ovası'nda çok zengin doğalgaz yatağı varlığının kesin olarak belli olduğunu ve her deprem gecesi Türkiye'nin yıllık doğalgaz ihtiyacından daha fazlası doğalgazın gökte yandığını savunan Gürel, Erzincan Ovası'ndaki zengin doğalgaz yatağı ortaya çıkarıldığı takdirde, Türkiye'nin bütün doğalgaz ihtiyacı karşılandıktan sonra fazlasının ihraç edilebileceğini söyledi...
19 Ocak 2009 Pazartesi
MARMARA DENİZİNDE YERALTINDA DOĞALGAZ PATLAMALARI İLE MEYDANA GELEN TSUNAMİ YÜKSEK DENİZ DALGALARI KIYAMETLER KOPARCASINA ÇOK KORKUNÇ AFETLERE SEBEP OLMAKTADIR.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnşaat Yük. Müh. İTÜ – 1953
Romalılar MS 300 yıllarında İstanbul şehrini kurdukları zaman; İstanbul’da Yenikapı liman olarak kullanılmıştır.
İstanbul’da Boğazda yeraltı tüp geçidinin inşası esnasında Yenikapı’da ki eski limanın kıyı bölümünde 15 geminin yan yana ve üst üste parçalanarak battığı tespit edilmiştir.
Prof. Dr. Ufuk KOCABAŞ ve Jeolog Şengül AYDINGÜL; bu 15 geminin MS 1000 yıllarında Marmara denizinde meydana gelen tsunami yüksek deniz dalgaları ile Yenikapı limanında kıyıya sürüklenerek ve parçalanarak, aynı zamanda batmış olduklarını belirlemişlerdir. Marmara denizinde bu gemileri parçalayarak batıran tsunami yüksek deniz dalgalarının 10-12 metre.büyüklüğünde olduğu anlaşılmaktadır.
Dünyada yalnız Marmara Bölgesi ile Erzincan şehri ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa bir süre önce yeraltında doğalgaz patlamaları ve bu patlamalar ile meydana gelen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olayları ile zeminlerin aşağıdan yukarı doğru itildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; binalar ile inşaatların burgu gibi bükerek canavarca parçalandıkları; Marmara denizinde doğalgaz patlamaları ile deniz suyunun göklere savrulduğu; kıyılardan sular geri çekildikten sonra meydana gelen tsunami dalgaları ile; Marmara kıyılarında bir çok yerlerin sular altında kaldığı; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarıyla dünyada benzeri olmayan, kıyametler koparırcasına çok korkunç afetlerin meydana geldiği; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu afetlerin deprem olayı ile hiçbir ilgisi olmadığı konularında internette http://www.milliservet.blogspot.com/ web sitesinde yayınlanan 10.10.2008 tarihli RAPOR’da ve bu RAPOR’a bağlı 32 adet EK yazılı belgelerinde bu konudaki gerçekler bilimsel olarak açık ve belirgin şekilde ortaya dökülmüştür. Bu konuda gerekli teknik önlemlerin alınması için uyarı yapılmıştır.
Bu raporda 1509 İstanbul depreminde, Marmara denizsinde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde tsunami dalgalarının meydana geldiğini; Marmara denizi kıyılarında bir çok yerlerin sular altında kaldığını; Yavuz Sultan Selim’in babası olan Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT’ın kıyamet koptu diye Edirne’ye kaçtığını; 13 gün sonra Edirne’de de deprem olunca Padişahın İstanbul’a geri geldiğini; Osmanlı Padişahının İstanbul’un çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını; bu kuyuların “denge bacası” görevi yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen basınçları ve sıvılaşma olaylarını bilimsel yöntemle önlediği ve Osmanlı Padişahı’nın bu kuyular ile yeraltında 30 gün veya 45 gün devam eden doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u çok az masrafla kurtardığı konusunda bilgi verilmiştir. Bu tsunami dalgalarının 10-15 metre büyüklükte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu raporda 1894 İstanbul depreminde Marmara denizinde meydana gelen tsunami dalgaları ile kayıkların, mavnaların ve teknelerin parçalandığı ve bu tsunami dalgalarının 8-9 metre büyüklüğünde olabileceği konusunda bilgi verilmiştir.
Marmara denizinde meydana gelen bazı depremlerde Marmara denizinde oluşan tsunami dalgalarının İstanbul Beylerbeyi’nde 4 Km iç kısımlara kadar girdiğini; İzmit Körfezinde birçok yerlerin sular altında kaldığını; deniz sularının geri çekilmesi ile; buralarda yüzey araziden balıkların toplandığı konusunda tarihi bilgiler vardır.
Marmara bölgesinde en şiddetli depremin 7.2 gibi şiddette meydana gelebileceği bilindiği halde; Marmara denizinde doğalgaz patlamaları ile kaç metre büyüklüğünde tsunami dalgalarının meydana gelebileceği; bilinmemektedir.
Depremlerde hiçbir hasarın meydana gelmediği kabul edilse bile; Marmara denizinde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak veya İstanbul’da eski, Yenikapı limanında olduğu gibi 15 gemiyi parçalayabilecek büyüklükte tsunami dalgaları meydana geldiği taktirde; Marmara denizi kıyılarında yüz binlerce can ve trilyonlarca ABD doları gibi çok büyük mal kaybı verilecek ve Ülkemiz vefat edercesine felç olacaktır.
Depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; yeraltında faylarda ve antiseklinal yükseltilerinde biriken doğalgazı sondajlar ile temizlemek; Trakya’dan Marmara bölgesine doğalgaz getiren fayları barajlar ile tıkamak veya Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT gibi çeşitli yerlere kuyular kazmak gibi teknik önlemlerle hem doğalgaz patlamalarından meydana gelen kıyametler koparcasına çok korkunç afetlerden ve hem de Marmara denizinde meydana gelen tsunami yüksek deniz dalgalarından kurtulmak mümkün olacaktır.
İstanbul’da eski Yenikapı limanında 15 geminin parçalanarak batması ile Marmara denizinde çok büyük tsunami yüksek deniz dalgalarının meydana geldiğini kesin şekilde belirlemiştir.
İstanbul’da Boğaz’da yer altı tüp geçidi inşaatında; bu tüp geçidinin giriş ve çıkışındaki binaların deniz seviyesinden 4 metre yüksekte inşa edilmesi ve bu binalara otomatik kapanan kapıların monte edilmesi ile tsunami deniz dalgalarına karşı önlem alınmıştır. Bu yer altı tüp geçidi için alınan bu önlem; İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçülerde meydana gelecek tsunami dalgalarına karşı yeterli olmayacaktır. Bu yer altı tüp geçiti sular ile dolma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Marmara denizinde deprem darbeleriyle meydana gelen 3-4 metre büyüklüğümdeki tsunami dalgaları önemli olmadığı halde; bu denizde doğalgaz patlamalarından ileri gelen tsunami dalgaları fevkalade önemlidir.
Marmara bölgesinde deprem hareketleri başlamadan kısa bir süre önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu, gürültülü seslerin işitilmesine; yüzey arazinin deniz gibi dalgalanmasına, binaların ve ağaçların yana yatıp yatıp kalkmalarına; bazı yerlerden alevlerin yükselmasine; etrafın nur gibi ışıklanmasına; gökyüzünün kızıl renge bürünmesine ve bu konularda yazılı belgelerle verilen bilgilere bilim adamlarınca, Devlet yetkililerince ilgili Devlet kurum ve kuruluşlarınca inanılmamakta ve güvenilmemektedir. Bu olayları yaşayarak bilen kimseler bu konudaki bilgilerini bilim adamlarına, Devlet yetkililerine ve ilgili Devlet kurumlarıyla kuruluşlarına bildirdikleri veya bu konularda televizyonlarda açık oturumlarda açıklama yaptıkları takdirde; bu kimseler kutsal vatandaşlık görevlerini yerine getirmiş olacak ve Devletimiz gaflet uykusundan uyanacaktır.
Bu suretle, Marmara bölgesinde, hem kıyametler koparcasına korkunç afetlerden ve hem de Marmara denizinde meydana gelebilecek tsunami yüksek deniz dalgaları canavarından kurtulunmuş olunacaktır.
e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
WEB: http://www.milliservet.blogspot.com
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnşaat Yük. Müh. İTÜ – 1953
Romalılar MS 300 yıllarında İstanbul şehrini kurdukları zaman; İstanbul’da Yenikapı liman olarak kullanılmıştır.
İstanbul’da Boğazda yeraltı tüp geçidinin inşası esnasında Yenikapı’da ki eski limanın kıyı bölümünde 15 geminin yan yana ve üst üste parçalanarak battığı tespit edilmiştir.
Prof. Dr. Ufuk KOCABAŞ ve Jeolog Şengül AYDINGÜL; bu 15 geminin MS 1000 yıllarında Marmara denizinde meydana gelen tsunami yüksek deniz dalgaları ile Yenikapı limanında kıyıya sürüklenerek ve parçalanarak, aynı zamanda batmış olduklarını belirlemişlerdir. Marmara denizinde bu gemileri parçalayarak batıran tsunami yüksek deniz dalgalarının 10-12 metre.büyüklüğünde olduğu anlaşılmaktadır.
Dünyada yalnız Marmara Bölgesi ile Erzincan şehri ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa bir süre önce yeraltında doğalgaz patlamaları ve bu patlamalar ile meydana gelen canavarlar kudretindeki sıvılaşma olayları ile zeminlerin aşağıdan yukarı doğru itildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; binalar ile inşaatların burgu gibi bükerek canavarca parçalandıkları; Marmara denizinde doğalgaz patlamaları ile deniz suyunun göklere savrulduğu; kıyılardan sular geri çekildikten sonra meydana gelen tsunami dalgaları ile; Marmara kıyılarında bir çok yerlerin sular altında kaldığı; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamalarıyla dünyada benzeri olmayan, kıyametler koparırcasına çok korkunç afetlerin meydana geldiği; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu afetlerin deprem olayı ile hiçbir ilgisi olmadığı konularında internette http://www.milliservet.blogspot.com/ web sitesinde yayınlanan 10.10.2008 tarihli RAPOR’da ve bu RAPOR’a bağlı 32 adet EK yazılı belgelerinde bu konudaki gerçekler bilimsel olarak açık ve belirgin şekilde ortaya dökülmüştür. Bu konuda gerekli teknik önlemlerin alınması için uyarı yapılmıştır.
Bu raporda 1509 İstanbul depreminde, Marmara denizsinde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde tsunami dalgalarının meydana geldiğini; Marmara denizi kıyılarında bir çok yerlerin sular altında kaldığını; Yavuz Sultan Selim’in babası olan Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT’ın kıyamet koptu diye Edirne’ye kaçtığını; 13 gün sonra Edirne’de de deprem olunca Padişahın İstanbul’a geri geldiğini; Osmanlı Padişahının İstanbul’un çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını; bu kuyuların “denge bacası” görevi yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen basınçları ve sıvılaşma olaylarını bilimsel yöntemle önlediği ve Osmanlı Padişahı’nın bu kuyular ile yeraltında 30 gün veya 45 gün devam eden doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u çok az masrafla kurtardığı konusunda bilgi verilmiştir. Bu tsunami dalgalarının 10-15 metre büyüklükte olduğu anlaşılmaktadır.
Bu raporda 1894 İstanbul depreminde Marmara denizinde meydana gelen tsunami dalgaları ile kayıkların, mavnaların ve teknelerin parçalandığı ve bu tsunami dalgalarının 8-9 metre büyüklüğünde olabileceği konusunda bilgi verilmiştir.
Marmara denizinde meydana gelen bazı depremlerde Marmara denizinde oluşan tsunami dalgalarının İstanbul Beylerbeyi’nde 4 Km iç kısımlara kadar girdiğini; İzmit Körfezinde birçok yerlerin sular altında kaldığını; deniz sularının geri çekilmesi ile; buralarda yüzey araziden balıkların toplandığı konusunda tarihi bilgiler vardır.
Marmara bölgesinde en şiddetli depremin 7.2 gibi şiddette meydana gelebileceği bilindiği halde; Marmara denizinde doğalgaz patlamaları ile kaç metre büyüklüğünde tsunami dalgalarının meydana gelebileceği; bilinmemektedir.
Depremlerde hiçbir hasarın meydana gelmediği kabul edilse bile; Marmara denizinde İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak veya İstanbul’da eski, Yenikapı limanında olduğu gibi 15 gemiyi parçalayabilecek büyüklükte tsunami dalgaları meydana geldiği taktirde; Marmara denizi kıyılarında yüz binlerce can ve trilyonlarca ABD doları gibi çok büyük mal kaybı verilecek ve Ülkemiz vefat edercesine felç olacaktır.
Depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; yeraltında faylarda ve antiseklinal yükseltilerinde biriken doğalgazı sondajlar ile temizlemek; Trakya’dan Marmara bölgesine doğalgaz getiren fayları barajlar ile tıkamak veya Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT gibi çeşitli yerlere kuyular kazmak gibi teknik önlemlerle hem doğalgaz patlamalarından meydana gelen kıyametler koparcasına çok korkunç afetlerden ve hem de Marmara denizinde meydana gelen tsunami yüksek deniz dalgalarından kurtulmak mümkün olacaktır.
İstanbul’da eski Yenikapı limanında 15 geminin parçalanarak batması ile Marmara denizinde çok büyük tsunami yüksek deniz dalgalarının meydana geldiğini kesin şekilde belirlemiştir.
İstanbul’da Boğaz’da yer altı tüp geçidi inşaatında; bu tüp geçidinin giriş ve çıkışındaki binaların deniz seviyesinden 4 metre yüksekte inşa edilmesi ve bu binalara otomatik kapanan kapıların monte edilmesi ile tsunami deniz dalgalarına karşı önlem alınmıştır. Bu yer altı tüp geçidi için alınan bu önlem; İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçülerde meydana gelecek tsunami dalgalarına karşı yeterli olmayacaktır. Bu yer altı tüp geçiti sular ile dolma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
Marmara denizinde deprem darbeleriyle meydana gelen 3-4 metre büyüklüğümdeki tsunami dalgaları önemli olmadığı halde; bu denizde doğalgaz patlamalarından ileri gelen tsunami dalgaları fevkalade önemlidir.
Marmara bölgesinde deprem hareketleri başlamadan kısa bir süre önce yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu, gürültülü seslerin işitilmesine; yüzey arazinin deniz gibi dalgalanmasına, binaların ve ağaçların yana yatıp yatıp kalkmalarına; bazı yerlerden alevlerin yükselmasine; etrafın nur gibi ışıklanmasına; gökyüzünün kızıl renge bürünmesine ve bu konularda yazılı belgelerle verilen bilgilere bilim adamlarınca, Devlet yetkililerince ilgili Devlet kurum ve kuruluşlarınca inanılmamakta ve güvenilmemektedir. Bu olayları yaşayarak bilen kimseler bu konudaki bilgilerini bilim adamlarına, Devlet yetkililerine ve ilgili Devlet kurumlarıyla kuruluşlarına bildirdikleri veya bu konularda televizyonlarda açık oturumlarda açıklama yaptıkları takdirde; bu kimseler kutsal vatandaşlık görevlerini yerine getirmiş olacak ve Devletimiz gaflet uykusundan uyanacaktır.
Bu suretle, Marmara bölgesinde, hem kıyametler koparcasına korkunç afetlerden ve hem de Marmara denizinde meydana gelebilecek tsunami yüksek deniz dalgaları canavarından kurtulunmuş olunacaktır.
e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
WEB: http://www.milliservet.blogspot.com
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)