OSMANLI PADİŞAHI II. BEYAZIT YAŞAMIŞ OLSAYDI MARMARA BÖLGESİ İLE ERZİNCAN ŞEHRİNİ VE OVASINI YERALTINDA DOĞALGAZ PATLAMALARI İLE MEYDANA GELEN KORKUNÇ AFETLERDEN KOLAYCA KURTARACAKTI.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh., İTÜ.1953
Dünya da yalnız Marmara Bölgesi ile Erzincan şehrinde ovasında yeraltında kil tabakaları arasında düdüklü tencerelere benzer ortamlarda suya doygun zeminler ile doğalgaz yan yana ve beraberce bir arada bulunmaktadır. Bu yer altı tencereleri; suya doygun zeminlerin devam ettiği her yere ve yüzlerce Km. gibi çok uzaklara kadar ulaşabilmekte ve çok geniş alanları kapsayabilmektedir.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan çok kısa süre önce, yer altı düdüklü tencerelere benzer kapalı ortamlarda doğalgaz patlamaları ve meydana gelen sıvılaşma olayları ile; suya doygun zeminlerin bulunduğu her yerde korkunç afetlerin meydana geldiği; Marmara denizinde doğalgaz patlamasıyla suların havaya savrulduğu; meydana gelen Tsanami yüksek deniz dalgalarıyla Marmara denizi kıyılarında birçok yerlerin sular altında kalarak; bu yerlerde kıyametler koparcasına korkunç afetlerin yaşandığı; deprem hareketleri başlamadan önce yeraltında doğalgaz patlamaları ile meydana gelen bu afetlerin; deprem olayıyla ilgisi olmadığı; doğalgaz patlaması ve deprem olaylarının birbirinden farklı ve başka başka olaylar olduğu; 1509 depreminde olduğu gibi İstanbul’un sahil boyundaki ve Galata surlarını aşacak ölçüde Tsanami deniz yüksek dalgaları meydana gelmesi halinde; Marmara denizi kıyısında yüz binlerce can ve trilyonlarca ABD doları gibi çok büyük mal kayıpları verilerek; Ülkemizin vefat edercesine felç olacağı konularında internette yayınlanan http://www.milliservet.blogspot.com Web sitesinde yazılı belgeler ışığında bilimel bilgiler verilmiştir. Bu konularda Devlet Yetkili Makamları ve Kurumlarına sunulan 10.10.2008 tarihli dilekçeler ile bu konulara ilgi gösterilmesi istenilmiştir.
Bir yıldan fazla süre geçtiği halde; bu konularda hiçbir inceleme, soruşturma ve arama yapılmadan ve bu konuları yaşayan görgü tanıkları ile görüşülmeden masa başında oturarak verilen beylik ifadeler ve gerçek dışı cevabi yazılar ile; bu konunun dışlanması cehetine gidilmiştir.
Ülkemizin en büyük bilgi Kurumu olan Ankara da Türkiye Bilimsel Ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığına sunulan 1.12.2008/14325 sayılı dilekçe ile; daha evvelce sunulmuş olan 10.10.2008 tarihli RAPOR ile eklerinin; teşkil edilecek Yetkin Kurul tarafından incelenmesi, gerekli soruşturma ve araştırmanın yapılması ve depremleri yaşayan görgü tanıkları ile görüşülerek; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinin ve ovasının yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerden biran önce kurtarılması için; Devlet Yetkili Makamları ve Kurumları nezdinde de; Tübitak öncülüğünde gerekli faaliyetin başlatılması talebi yapılmıştır.
Tübitak’ın değerli bilim adamları tarafından; bu konuda incelemeye başlamış olduğu takdir ve memnuniyetle öğrenilmiştir. Bu değerli bilim adamaları, Marmara Bölgesi ile Erzincan şehri ile ovasında yer altında doğal gaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden kurtarmak için gerekli şerefli görevi yerine getireceklerine inanılmaktadır.
İnternette yayınlanan bu Web sitesinde depremleri önlemek mümkün olmadığı halde; alınacak çeşitli teknik önlemler ile; yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen bu korkunç afetlerden kurtulmanın mümkün olduğu; bu tarihten 500 yıl önce Yavuz Sultan Selim’in babası II.BEYAZIT ; 1509 depreminde İstanbul’un muhtelif yerlerine 400 kuyu kazdırdığı; bu kuyular ile yer altı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığı; bu kuyular denge bacası görevi yaparak yeraltında doğalgaz patlamalarından ileri gelen sarsıntılardan İstanbul’u kurtarmış olduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu kuyular ile depremlerin ve deprem sarsıntılarının önlenmesi mümkün değildir.
Yüce Osmanlı Padişahı II. BEYAZIT yaşamış olsaydı; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında suya doygun zeminlere ulaşacak şekilde geniş çaplı, 10-20-30-50-100 m. gibi az derinliklerde kuyular kazdırarak; bu yerleri bu korkunç afetlerden az masrafla ve kolayca kurtarmış olacaktı.
1- 326 ve 1894 yılları arasındaki 1528 yılda Marmara bölgesinde meydana gelen 19 depremden ; 9 depremde Marmara denizinde Tsanami yüksek deniz dalgaları meydana gelmiş ve birçok yer sular altında kalmıştır.
2- İstanbul da Boğaz da yeraltı tüp geçiti inşaası esnasında; bu tüp geçitinin çıkış yerindeki Eski Bizans Yenikapı limanın da 15 geminin kıyıya sürüklenerek; yan yana ve üst üste aynı zamanda battığı tespit edilmiştir. Bilim adamlarınca ve Üniversitelerimizince bu 15 geminin Marmara denizinde meydana gelen Tsanami yüksek deniz dalgalrı sebebi ile battığı bilimsel olarak belirlenmiştir. Bu bilimsel beleirlenme ile; Marmara Denizinde tsunami yüksek deniz dalgalarının meydana geldiği konusunda verilen tarihi bilgiler doğrulanmıştır.
Yenikapıdaki bu tüp geçiti çıkış yeri 4.5 m. yükseltilerek ve otomatik açılır kapılar yapılarak Tsunami tehlikesine karşı gerekli önlem alınmıştır. Takriben 900 Km. uzunluğunda kıyısı olan Marmara Denizi’nde yalnız Yenikapıdaki tüp geçitinin çıkış yerindeki çok ufak bir bölümde Tsunami yüksek deniz dalgalarına karşı önlem alınmıştır.
3- Sıvılaşma olayları ile açılan çatlaklar ve kılcal çatlaklar ile; bu zeminler çok mükemmel şekilde esneme özelliği kazanmaktadır. Zeminlerin esnemesi ile oluşan hareketleri 50 m. gibi kısa mesafelerde çok zayıflamaktadır.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında yeraltında doğalgaz patlamaları ve sıvılaşma olayları önlendiği taktirde; faylarda meydana gelen deprem hareketleri esneyen zeminlere ulaşınca; bu zeminlerin çok mükemmel şekilde esnemesi ile bu deprem hareketleri çok zayıflayacak ve faylardan 50 m. gibi uzak yerlerde hiçbir hasar olmayacak ve bu yerler deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır. Bu yerlere çok katlı ve yüksek inşaatlar emniyetle yapılabilecektir. Bu halde; Eski Erzincan şehirlerinde deprem harabesi olarak terk edilen bütün yerler de deprem bakımından en emniyetli yerler olacaktır.
Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında deprem hareketleri başlamadan kısa süre önce; yeraltından bomba gibi patlama ve uğultulu gürültülü seslerin işitildiği; yüzey arazinin deniz gibi dalgalandığı; ağaçların, binaların ve tesislerin yana yatıp yatıp kalktığı konusundaki gerçekleri sokaktan geçen boş adamlar dahil; bütün görgü tanıkları tarafından bilinildiği halde; bu konudaki gerçekler Devlet Yetkili Makamları ve Kurumlarınca, Üniversitelerimizince ve bilim adamlarınca bilinilmemektedir.
Depremleri yaşayan görgü tanıkları tarafından; bu konudaki gerçekler; Valiliklere, Belediye Başkanlıklarına Devlet Yetkili Makamlarına ve Kurumlarına, Üniversitelerimize, bilim adamlarına ve özellikle Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı ile Bayındırlık Bakanlığına bildirildiği taktirde; Marmara bölgesi ile Erzincan şehrinde ve ovasında doğalgaz patlamalarından ileri gelen korkunç afetlerden en kısa zamanda kurtulmak mümkün olacaktır.Bu konularda verilen yanlış ve hatalı bilgilere karşı çıkılmalı ve bu yanlış bilgileri veren kimseler şiddetle cezalandırılmalıdır.
Bu konulardaki gerçekleri ortaya dökmeyen ve bu gerçekleri gizleyen kimseler ile bu konularda verilen yanlış bilgilere karşı çıkmayan kimseler kendilerine, yakınlarına ve Ülkemize en büyük ihaneti yapmaktadırlar.
Bu konulara ilgi gösterilmesi ve çözüm çareleri bulunması; vatandaşlığın kutsal görevidir.
KAMUOYUNA ÖNEMLE DUYURULUR
24 Kasım 2009 Salı
7 Kasım 2009 Cumartesi
ERZİNCAN OVASINDAKİ
DOĞALGAZ YATAĞI ÖNEM KAZANMIŞTIR
Doğalgaz fiyatlarının anormal ölçüde artması ve bu artışların devam etmesi ayrıca NABUCCU projesi için doğalgaz temininde çok büyük güçlük çekilmesi sebepleri ile; Erzincan ovasındaki zengin doğalgaz yatağı fevkalade önem kazanmıştır.
İnternette yayınlanan http://milliservet.blokspot com. Web sitesinde Erzincan ovasında Ülkemizin bütün doğalgaz ihtiyacını fazlası ile karşılayacak ve fazlası ihraç edilecek ölçüde çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu konuda Devlet Yetkili Makamlarının ve Kurumlarının ilgi göstermesi istenilmiştir.
Bu Web sitesinde açıklandığı üzere depremler esnasında Erzincan ovasında bazı yerlerden çıkan alevler göklere yükselmekte; etraf nur gibi aydınlanmakta; atmosfer sis bulutu ile kaplanmakta, gökyüzü kızıl renge bürünmekte; gökte alev ile yanan doğalgaz ısısı ile; deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 çok soğuk hava ısınmakta; ovadaki donmuş karlar erimekte ve her depremde Ülkemizin yıllık doğalgaz ihtiyaçlarından kat kat fazla gökte doğalgaz yanmakta olduğunu; Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğunu; bu gerçekleri doğanın bangır-bangır bağırarak ilan ettiğini; Malezya ve Endonezya da olduğu gibi Erzincan ovasındaki fayların içerisinin tıka basa petrol (doğalgaz) ile dolu olduğu konularında yazılı belgeler ışığında bilimsel bilgiler verilerek;
Devlet Yetkili Makamlarının, Kurum ve Kuruluşlarının bu konuya ilgi göstermeleri ve yardımcı olmaları istenilmiştir.
MTA Genel Müdürlüğünün 1/500.000 ölçekli Erzurum jeolojik haritasında Diyarbakır’ın Hani ilçesi civarında açılan 13 petrol kuyusunda üretim faaliyeti yapıldığı gösterilmektedir. Bu haritada Hani, Erzincan ovası ve civarındaki petrol teşekkülüne müsait yaşlı çökellerin benzer jeolojik yapıtı olduğu görüldüğünden; Erzincan ovası civarında doğalgaz yatağı bulunduğu bir defa daha bilimsel olarak doğrulanmıştır.
TPOA Genel Müdürlüğünün 13.10.2008/3690-019229 sayılı yazıları ile; Erzincan ovası ve civarında petrol ve doğalgaz arama faaliyetinin sürdürüldüğü konusunda bilgi verilmiştir. Aradan bir yıl gibi uzun süre geçtiği halde; Erzincan ovasında varlığı doğa tarafından kesin olarak belirlenmiş bu doğalgaz yatağı konusunda TPOA Genel Müdürlüğünce Erzincan ovasında ciddi arama faaliyeti yapılmadığı ve Genel Müdürlükçe bu doğalgaz yatağı varlığına inanılmadığı anlaşılmaktadır.
Erzincan ovasındaki sondaj ve artezyen kuyuları ile yeraltından çıkan sular; depremler esnasında ısınmadığından ve sıcak sular akmadığından; Erzincan ovasında depremler esnasında trilyonlarca m3 soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte yanan doğalgaz ısısı enerjisinden ileri geldiği kesin olarak belli olmaktadır.
Doğa tarafından varlığı belirlenen Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağını hiçbir kimse yok edemeyecektir.
Depremler esnasında Erzincan şehrinde ve ovasında bazı yerlerden alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur gibi aydınlandığı, atmosferin sis bulutu ile kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri buz gibi soğuk havanın ısındığı; ovadaki karların eridiği konularındaki gerçekleri Erzincan depremlerini yaşayan sokaktan geçen hamal efendiler dahil, bütün görgü tanıkları tarafından bilindiği halde; bu konudaki gerçekler;
Devlet Yetkili Makamları, Kurum ve Kuruluşlarınca, bilim adamlarımızca ve Üniversitelerimizce bilinmemektedir.
Erzincan depremlerini yaşayan görgü tanıkları yaşamış oldukları bu gerçekleri; Valilik veya Belediye Başkanlıkları vasıtası ile; Devlet Yetkililerine, Milletvekillerine, bilim adamlarına, Üniversitelerimize ve özellik ile Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığı’na ve Türkiye Petrolleri (TPAO) Genel Müdürlüğüne bildirildiği taktirde Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağı varlığı en kısa zamanda ortaya çıkacaktır.
Erzincan şehri ve ovasında, bu konuda araştırma, soruşturma ve inceleme yapıldığı ve depremi yaşayan görgü tanıklarıyla bire bir görüşüldüğü takdirde; bu konudaki gerçekler çok daha iyi anlaşılacaktır.
Bu çok zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemiz, halkımız ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Devletimiz doğalgazda dışa bağımlı olmaktan kurtulacak; vatandaşlarımız çok ucuz doğalgaza kavuşacak; ayrıca, yüz binlerce vatandaşımıza iş imkanı sağlanacaktır.
Bu doğalgaz yatağının işletmeye açılmasıyla; Milyarlarca dolar gereksiz masraf ve israfa neden olacak Mersin AKKUYU ve SİNOP nükleer enerji santrallarının yapılmasından vazgeçilecektir.
Kamuoyuna duyurulur.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh. (İTÜ-1953) - e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
WEB: http://www.milliservet.blogspot.com,
TEL: 0312.4181237 - 4179051 - 4391925
DOĞALGAZ YATAĞI ÖNEM KAZANMIŞTIR
Doğalgaz fiyatlarının anormal ölçüde artması ve bu artışların devam etmesi ayrıca NABUCCU projesi için doğalgaz temininde çok büyük güçlük çekilmesi sebepleri ile; Erzincan ovasındaki zengin doğalgaz yatağı fevkalade önem kazanmıştır.
İnternette yayınlanan http://milliservet.blokspot com. Web sitesinde Erzincan ovasında Ülkemizin bütün doğalgaz ihtiyacını fazlası ile karşılayacak ve fazlası ihraç edilecek ölçüde çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğu konusunda bilgiler verilmiştir.
Bu konuda Devlet Yetkili Makamlarının ve Kurumlarının ilgi göstermesi istenilmiştir.
Bu Web sitesinde açıklandığı üzere depremler esnasında Erzincan ovasında bazı yerlerden çıkan alevler göklere yükselmekte; etraf nur gibi aydınlanmakta; atmosfer sis bulutu ile kaplanmakta, gökyüzü kızıl renge bürünmekte; gökte alev ile yanan doğalgaz ısısı ile; deprem geceleri Erzincan ovasında trilyonlarca m3 çok soğuk hava ısınmakta; ovadaki donmuş karlar erimekte ve her depremde Ülkemizin yıllık doğalgaz ihtiyaçlarından kat kat fazla gökte doğalgaz yanmakta olduğunu; Erzincan ovasında çok zengin doğalgaz yatağı bulunduğunu; bu gerçekleri doğanın bangır-bangır bağırarak ilan ettiğini; Malezya ve Endonezya da olduğu gibi Erzincan ovasındaki fayların içerisinin tıka basa petrol (doğalgaz) ile dolu olduğu konularında yazılı belgeler ışığında bilimsel bilgiler verilerek;
Devlet Yetkili Makamlarının, Kurum ve Kuruluşlarının bu konuya ilgi göstermeleri ve yardımcı olmaları istenilmiştir.
MTA Genel Müdürlüğünün 1/500.000 ölçekli Erzurum jeolojik haritasında Diyarbakır’ın Hani ilçesi civarında açılan 13 petrol kuyusunda üretim faaliyeti yapıldığı gösterilmektedir. Bu haritada Hani, Erzincan ovası ve civarındaki petrol teşekkülüne müsait yaşlı çökellerin benzer jeolojik yapıtı olduğu görüldüğünden; Erzincan ovası civarında doğalgaz yatağı bulunduğu bir defa daha bilimsel olarak doğrulanmıştır.
TPOA Genel Müdürlüğünün 13.10.2008/3690-019229 sayılı yazıları ile; Erzincan ovası ve civarında petrol ve doğalgaz arama faaliyetinin sürdürüldüğü konusunda bilgi verilmiştir. Aradan bir yıl gibi uzun süre geçtiği halde; Erzincan ovasında varlığı doğa tarafından kesin olarak belirlenmiş bu doğalgaz yatağı konusunda TPOA Genel Müdürlüğünce Erzincan ovasında ciddi arama faaliyeti yapılmadığı ve Genel Müdürlükçe bu doğalgaz yatağı varlığına inanılmadığı anlaşılmaktadır.
Erzincan ovasındaki sondaj ve artezyen kuyuları ile yeraltından çıkan sular; depremler esnasında ısınmadığından ve sıcak sular akmadığından; Erzincan ovasında depremler esnasında trilyonlarca m3 soğuk havayı ısıtan ve ovadaki donmuş karları eriten ısının gökte yanan doğalgaz ısısı enerjisinden ileri geldiği kesin olarak belli olmaktadır.
Doğa tarafından varlığı belirlenen Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağını hiçbir kimse yok edemeyecektir.
Depremler esnasında Erzincan şehrinde ve ovasında bazı yerlerden alevlerin göklere yükseldiği; etrafın nur gibi aydınlandığı, atmosferin sis bulutu ile kaplandığı; gökyüzünün kızıl renge büründüğü; deprem geceleri buz gibi soğuk havanın ısındığı; ovadaki karların eridiği konularındaki gerçekleri Erzincan depremlerini yaşayan sokaktan geçen hamal efendiler dahil, bütün görgü tanıkları tarafından bilindiği halde; bu konudaki gerçekler;
Devlet Yetkili Makamları, Kurum ve Kuruluşlarınca, bilim adamlarımızca ve Üniversitelerimizce bilinmemektedir.
Erzincan depremlerini yaşayan görgü tanıkları yaşamış oldukları bu gerçekleri; Valilik veya Belediye Başkanlıkları vasıtası ile; Devlet Yetkililerine, Milletvekillerine, bilim adamlarına, Üniversitelerimize ve özellik ile Ankara da Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK) Başkanlığı’na ve Türkiye Petrolleri (TPAO) Genel Müdürlüğüne bildirildiği taktirde Erzincan ovasındaki bu çok zengin doğalgaz yatağı varlığı en kısa zamanda ortaya çıkacaktır.
Erzincan şehri ve ovasında, bu konuda araştırma, soruşturma ve inceleme yapıldığı ve depremi yaşayan görgü tanıklarıyla bire bir görüşüldüğü takdirde; bu konudaki gerçekler çok daha iyi anlaşılacaktır.
Bu çok zengin doğalgaz yatağı ile Ülkemiz, halkımız ve Erzincan’ın kaderi değişecek; Devletimiz doğalgazda dışa bağımlı olmaktan kurtulacak; vatandaşlarımız çok ucuz doğalgaza kavuşacak; ayrıca, yüz binlerce vatandaşımıza iş imkanı sağlanacaktır.
Bu doğalgaz yatağının işletmeye açılmasıyla; Milyarlarca dolar gereksiz masraf ve israfa neden olacak Mersin AKKUYU ve SİNOP nükleer enerji santrallarının yapılmasından vazgeçilecektir.
Kamuoyuna duyurulur.
Hüseyin Hüsnü GÜREL
İnş. Yük. Müh. (İTÜ-1953) - e.MAİL: hhgurel@hotmail.com
WEB: http://www.milliservet.blogspot.com,
TEL: 0312.4181237 - 4179051 - 4391925
5 Kasım 2009 Perşembe
Ex Oriente Lux ... Nezih UZEL
Ana Sayfa :: Nezih UZEL, Yayınlar;Yayınlanma: nezi huzel tarafından, 19 Ağustos 2009 - Kategori: Günün Çilesi 234 Görünüm / Eylül 1509 depremi, Peter Coacke, British Museum
1999 ağustos depremi konusunda İzmit’te (KYÖD) Kocaeli Yüksek Öğretim Derneği’nde bir anma toplantısı yapıldı. Bu toplantıda bana da konuşma verdiler. 1509 İstanbul depremi ile ilgili bu konuşmayı sunuyorum:
"İstanbul’da tarihlerin yazdığı en büyük deprem 2. Beyazıd’ın hükümdarlığı sırasında oldu. 10 Eylül 1509 günü gece saat 04.00′te meydana gelen deprem, İstanbul’u baştan sona yıktı. ”Kıyamet-i Sugra” yani ”Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremden sonra padişah Edirne’ye gitti. 1509 İstanbul Depremi, ”1000 yılından sonraki dönemde Doğu Akdeniz’de meydana gelen en büyük deprem” olarak nitelendirildi. Bolu’dan Edirne’ye kadar kendini hissettiren depremde şehir halkının yaklaşık yüzde 10′u deprem sonucu ya öldü ya da yaralandı. Deprem en büyük hasarı camilere verdi. 109 cami tamamen yıkılırken ayakta kalanların da tümünün minaresi tahrip oldu. 1070 ev yıkıldı, surlar zarar gördü, burçlardan 49′u yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
Zulüm ve fesadınızın sebebi
Ayasofya Camisi’nin ise fetihten sonra yapılan minaresi yıkıldı. 2. Beyazıd’ın Topkapı Sarayı’ndaki yatak odası da depremden çöktü, ancak padişah bir kaç saat önce odadan ayrıldığı için zarar görmedi. Deprem öyle bir korku yaratmıştı ki, Padişah II. Beyazıd 10 gün kadar Topkapı Sarayı bahçesine kurulan bir çadırda yaşadıktan sonra, şehri terkedip Edirne’ye gitti. Bir süre sonra Edirne’de de deprem oldu. Mimar Hayreddin, 15 gün içinde Padişah için Edirne’de ahşap bir ev yaptı. Padişah, bu ahşap evde ikamete başladı. Aynı sene Edirne’de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu. Padişah vezirlerini toplayarak onları şöyle azarladı: ‘‘Bu zelzeleler zulüm ve fesadınızdan mazlumlar ahının sebeb olduğu gazabı ilahidir!..’’
Deprem vergisi koydular
Depremden sonra toplanan Divan-ı Hümayun, depremin izlerini silebilmek için her evden 22 akçe ek vergi toplanmasına karar verdi. Şehrin yeniden imar edilmesi için imparatorluk çapında harekete geçildi. Anadolu’dan 37 bin, Rumeli’den 29 bin işçi ve usta İstanbul’a getirildi. Şehrin imarı için işçi ve malzeme temini zaman aldığından İstanbullular 1509 kışını derme çatma yapılarda büyük zorluklar içinde geçirdi. İstanbul’daki imar faaliyetlerine 29 Mart 1510′da başlandı ve çok kısa bir sürede 1 Haziran 1510′da bitirildi.
Bu inşaat, bütünüyle Mimar Hayreddin’in nezareti altında yapıldı. İnşaatın tamamlanmasından sonra hükümdarın emri üzerine üç gün ve gece, fakirlere yemek dağıtıldı. 10 Eylül 1509 depremi hemen Adalar önünde oluşmuştur. Makrosismik gözlemlerin ışığında bu depremin büyüklüğü 7.4′tür. Ambraseys ve Finkel bu depreme ait tarihsel verileri büyük bir titizlik içerisinde inceleyerek şu bilgileri sunmuşlardır:
-Depremden 30 yıl önceki bilgilere göre, İstanbul ve Galata’nın nüfusu 160,000 civarındaydı ve 35,000 yerleşim birimi mevcuttu. Depremde nüfus oranı daha fazlaydı..
-10 Eylül 1509 depremi sonucunda, 4000-5000 kişi hayatını yitirdi. Ölenler arasında Osmanlı Hanedanından 3 kişi vardı. Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari öldü. Tarihsel belgelerde, İstanbul ve Pera’da hasara uğramayan hiç bir evin kalmadığı rapor edilmiştir.
-Bu deprem sırasında, şehir surları da oldukça büyük hasara uğramış, Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar yıkım gözlenmiştir. Ayrıca, Edirne kapısı, Silivri kapısı ve Yedikule gibi ana giriş kapıları ağır hasara uğramıştır. Ishak Paşa kapısı, Topkapı sarayı duvarlarının, Hastalar Kapısı ve Kayıklar kapısı arasında yıkıldığı gözlenmiştir. Söz konusu duvarlara yakın birçok evin denize battığı görülmüştür.
-İstanbul ve Pera’nın bazı bölgelerinde, yerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları gözlenmiş. Deprem sonrasında oluşan dalgalar surları, Galata ve İstanbul’daki birçok duvarı aşmış ve hasar oluşturmuştur.
400 kuyu kazıldı
"-78 yaşındaki mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi’ndeki doğalgaz varlığıyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e raporlar gönderdiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunacağını söyledi
Doğalgazın bulunduğu yerleri ‘düdüklü tencereye’ benzeten Gürel, "Bir düdüklü tencerenin içine kum, çakıl ve doğalgaz koyup patlatırsanız üzerinde tren bile olsa havaya hoplatır" dedi.
Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt’ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul’u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti. Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği uyarısında bulundu.
Ayasofya’nın deprem kuyuları
-İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Çiğdem Özkan Aygün, Ayasofya’nın zeminin altında bulunan su sistemlerini, kanalizasyonları incelemeyi, dehlizleri, kuyu ve sarnıçları araştırmayı amaçladıklarını söyledi. Dr. Aygün, şöyle dedi: "Ayasofya’da tam 8 kuyunun varlığını saptadık. Bunların tamamını inceleyeceğiz. Ancak, kuyuların bir bölümü çok dar. Bu nedenle hepsine teker teker dalmamız mümkün değil. Su ana kadar iki kuyuya daldık. Bunlar Van Nice’ın da araştırmaları sırasında bulduğu, müzenin içinde bulunan kuyular. En geniş, içine girilebilen bu kuyularda bile zorlanıyoruz. Zira ilk kuyunun ağzı sadece 44 santimetre. Derinliği ise 11 metre. Kuyunun ilk 1metre 15 santimetrelik bölümü tuğla ile örülmüş. Sonraki bölüm ise kayaya oyulmuş. Dibinde ise henüz tam olarak ölçümünü yapmadığımız balçık tabakası var." (Vatan 29.12.2005) Padişah II.Beyazıd, torunu Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Süleymaniye Camiinin çevresinde de; birçok kuyu açtırmıştır ki, bunların adı “deprem kuyuları” olarak anılır.
İstanbul 1766 depremi, anonim halk resmi “İstanbul, eylül 1509” için 3 Yorum yapılmış.
Bu yazı için besleme Geri izleme Adresi
1, Alpaslan
19 Ağustos 2009 02:27
Hocam sanırım yazının başlığı yanlış yazılmış 1509 1905 olmuş.Deprem kuyularının ise işe yaramış olduğundan şüphem yok.Fakat şimdi aynı sistemi uygulayabilecek biri varmı? Zira bir “Süleymaniye” nin aynısını inşa edebilecek mühendisin olduğunu sanmıyorum. Birde sürekli merak ettiğim bir konuda Anadoluhisarının surlarının yıkılıp içinden yol geçmesi,kendim hergün bu yolu kullanıyorım ve hangi zihniyet hisarın içinden yol geçirir anlamış değilim ve bu durum beni çok sinirlendiriyor. Acaba yanılıyor muyum? yoksa hisarın surları bahsedilen 1509 depreminde mi yıkıldı? Eğer konu hakkında bir bilginiz varsa ve bilgilendirirseniz sevinirm saygılar…
2, Nezih Uzel
19 Ağustos 2009 19:57
Haklısınız, düzelttim, teşekkür ederim, göz hafızası bazen insanı yanıltıyor,buna yaşı da ekleyiniz. Muhterem kardeşim. Hisarın surlarının içinden ben de kırk beş senedir geçerim. Altmışlı yıllarda yazları Dünya gazetesinden sabah iş bitince ayrılır, Küçüksu plajına giderdik. Sonra vakit öğleyi geçince köprü başındaki dönerciye mihman olurduk. Ne güzel günlerdi. Hep düşünürdüm: Sultan Yıldırım Beyazıt’ın muhteşem kalesini kim ikiye böldü ? diye… Depremle ilgili bir kayda rastlamadım, herhalde son zamanda yolu başka yerden geçiremediler. Belki bir gün yanlışlık düzelir, saygı kuralı yerine gelir. Hoşçakalınız.
3 Recâi
20 Ağustos 2009 22:25
Hocam merhaba,
Bildiğim kadarıyla, Anadoluhisarı’nın içerisinden geçirilen yol 1928 senesinde dönemin şehremini Operatör Dr. Emin Paşa tarafından yapıldı. Hacı Anne’nin tabiriyle “Boğaziçi’ne en büyük zararı ne yangınlar, ne zelzele, ne de harp verdi. Belediye başkanlarının yaptığı tahribatı hiçbiri yapamadı” Dr. Rıza Nur hatıralarında, Milli Mücadele Döneminde, yaralıların tedavisinde görev alan Operatör Emin Paşa’nın Meclis’ten emeğinin karşılığı mahiyetinde para talep ettiğini anlatır.
Selam ve Saygılar…
Ana Sayfa :: Nezih UZEL, Yayınlar;
1999 ağustos depremi konusunda İzmit’te (KYÖD) Kocaeli Yüksek Öğretim Derneği’nde bir anma toplantısı yapıldı. Bu toplantıda bana da konuşma verdiler. 1509 İstanbul depremi ile ilgili bu konuşmayı sunuyorum:
"İstanbul’da tarihlerin yazdığı en büyük deprem 2. Beyazıd’ın hükümdarlığı sırasında oldu. 10 Eylül 1509 günü gece saat 04.00′te meydana gelen deprem, İstanbul’u baştan sona yıktı. ”Kıyamet-i Sugra” yani ”Küçük Kıyamet” olarak adlandırılan depremden sonra padişah Edirne’ye gitti. 1509 İstanbul Depremi, ”1000 yılından sonraki dönemde Doğu Akdeniz’de meydana gelen en büyük deprem” olarak nitelendirildi. Bolu’dan Edirne’ye kadar kendini hissettiren depremde şehir halkının yaklaşık yüzde 10′u deprem sonucu ya öldü ya da yaralandı. Deprem en büyük hasarı camilere verdi. 109 cami tamamen yıkılırken ayakta kalanların da tümünün minaresi tahrip oldu. 1070 ev yıkıldı, surlar zarar gördü, burçlardan 49′u yıkıldı ya da ağır hasar gördü.
Zulüm ve fesadınızın sebebi
Ayasofya Camisi’nin ise fetihten sonra yapılan minaresi yıkıldı. 2. Beyazıd’ın Topkapı Sarayı’ndaki yatak odası da depremden çöktü, ancak padişah bir kaç saat önce odadan ayrıldığı için zarar görmedi. Deprem öyle bir korku yaratmıştı ki, Padişah II. Beyazıd 10 gün kadar Topkapı Sarayı bahçesine kurulan bir çadırda yaşadıktan sonra, şehri terkedip Edirne’ye gitti. Bir süre sonra Edirne’de de deprem oldu. Mimar Hayreddin, 15 gün içinde Padişah için Edirne’de ahşap bir ev yaptı. Padişah, bu ahşap evde ikamete başladı. Aynı sene Edirne’de yine benzer şiddette bir deprem daha oldu. Padişah vezirlerini toplayarak onları şöyle azarladı: ‘‘Bu zelzeleler zulüm ve fesadınızdan mazlumlar ahının sebeb olduğu gazabı ilahidir!..’’
Deprem vergisi koydular
Depremden sonra toplanan Divan-ı Hümayun, depremin izlerini silebilmek için her evden 22 akçe ek vergi toplanmasına karar verdi. Şehrin yeniden imar edilmesi için imparatorluk çapında harekete geçildi. Anadolu’dan 37 bin, Rumeli’den 29 bin işçi ve usta İstanbul’a getirildi. Şehrin imarı için işçi ve malzeme temini zaman aldığından İstanbullular 1509 kışını derme çatma yapılarda büyük zorluklar içinde geçirdi. İstanbul’daki imar faaliyetlerine 29 Mart 1510′da başlandı ve çok kısa bir sürede 1 Haziran 1510′da bitirildi.
Bu inşaat, bütünüyle Mimar Hayreddin’in nezareti altında yapıldı. İnşaatın tamamlanmasından sonra hükümdarın emri üzerine üç gün ve gece, fakirlere yemek dağıtıldı. 10 Eylül 1509 depremi hemen Adalar önünde oluşmuştur. Makrosismik gözlemlerin ışığında bu depremin büyüklüğü 7.4′tür. Ambraseys ve Finkel bu depreme ait tarihsel verileri büyük bir titizlik içerisinde inceleyerek şu bilgileri sunmuşlardır:
-Depremden 30 yıl önceki bilgilere göre, İstanbul ve Galata’nın nüfusu 160,000 civarındaydı ve 35,000 yerleşim birimi mevcuttu. Depremde nüfus oranı daha fazlaydı..
-10 Eylül 1509 depremi sonucunda, 4000-5000 kişi hayatını yitirdi. Ölenler arasında Osmanlı Hanedanından 3 kişi vardı. Vezir Mustafa Paşa ve emrindeki 360 atlı süvari öldü. Tarihsel belgelerde, İstanbul ve Pera’da hasara uğramayan hiç bir evin kalmadığı rapor edilmiştir.
-Bu deprem sırasında, şehir surları da oldukça büyük hasara uğramış, Eğrikapı’dan Yedikule’ye kadar yıkım gözlenmiştir. Ayrıca, Edirne kapısı, Silivri kapısı ve Yedikule gibi ana giriş kapıları ağır hasara uğramıştır. Ishak Paşa kapısı, Topkapı sarayı duvarlarının, Hastalar Kapısı ve Kayıklar kapısı arasında yıkıldığı gözlenmiştir. Söz konusu duvarlara yakın birçok evin denize battığı görülmüştür.
-İstanbul ve Pera’nın bazı bölgelerinde, yerde yarılmalar, su ve kum fışkırmaları gözlenmiş. Deprem sonrasında oluşan dalgalar surları, Galata ve İstanbul’daki birçok duvarı aşmış ve hasar oluşturmuştur.
400 kuyu kazıldı
"-78 yaşındaki mühendis Hüseyin Hüsnü Gürel, Erzincan ve Marmara Bölgesi’ndeki doğalgaz varlığıyla ilgili TBMM Başkanı Köksal Toptan, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e raporlar gönderdiğini, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a sunacağını söyledi
Doğalgazın bulunduğu yerleri ‘düdüklü tencereye’ benzeten Gürel, "Bir düdüklü tencerenin içine kum, çakıl ve doğalgaz koyup patlatırsanız üzerinde tren bile olsa havaya hoplatır" dedi.
Osmanlı Padişahı 2. Beyazıt’ın 1509 depreminde kentin çeşitli yerlerine 400 kuyu kazdırdığını ve çok az masrafla İstanbul’u bu deprem sarsıntılarından kurtardığını anlatan Gürel, bu kuyular ile yeraltı düdüklü tenceresine 400 delik açıldığını, kuyuların denge bacası görevi yaparak basıncı azalttığını kaydetti. Gürel, Marmara Bölgesi ile Erzincan Ovasında 20-30-50-100 metre gibi az derinliklerde geniş çaplı kuyular kazdırılarak, bu yerlerin çok az masrafla çok korkunç afetlerden kolayca kurtarılabileceği uyarısında bulundu.
Ayasofya’nın deprem kuyuları
-İstanbul Teknik Üniversitesi öğretim görevlisi Dr. Çiğdem Özkan Aygün, Ayasofya’nın zeminin altında bulunan su sistemlerini, kanalizasyonları incelemeyi, dehlizleri, kuyu ve sarnıçları araştırmayı amaçladıklarını söyledi. Dr. Aygün, şöyle dedi: "Ayasofya’da tam 8 kuyunun varlığını saptadık. Bunların tamamını inceleyeceğiz. Ancak, kuyuların bir bölümü çok dar. Bu nedenle hepsine teker teker dalmamız mümkün değil. Su ana kadar iki kuyuya daldık. Bunlar Van Nice’ın da araştırmaları sırasında bulduğu, müzenin içinde bulunan kuyular. En geniş, içine girilebilen bu kuyularda bile zorlanıyoruz. Zira ilk kuyunun ağzı sadece 44 santimetre. Derinliği ise 11 metre. Kuyunun ilk 1metre 15 santimetrelik bölümü tuğla ile örülmüş. Sonraki bölüm ise kayaya oyulmuş. Dibinde ise henüz tam olarak ölçümünü yapmadığımız balçık tabakası var." (Vatan 29.12.2005) Padişah II.Beyazıd, torunu Kanuni Sultan Süleyman döneminde inşa edilen Süleymaniye Camiinin çevresinde de; birçok kuyu açtırmıştır ki, bunların adı “deprem kuyuları” olarak anılır.
İstanbul 1766 depremi, anonim halk resmi “İstanbul, eylül 1509” için 3 Yorum yapılmış.
Bu yazı için besleme Geri izleme Adresi
1, Alpaslan
19 Ağustos 2009 02:27
Hocam sanırım yazının başlığı yanlış yazılmış 1509 1905 olmuş.Deprem kuyularının ise işe yaramış olduğundan şüphem yok.Fakat şimdi aynı sistemi uygulayabilecek biri varmı? Zira bir “Süleymaniye” nin aynısını inşa edebilecek mühendisin olduğunu sanmıyorum. Birde sürekli merak ettiğim bir konuda Anadoluhisarının surlarının yıkılıp içinden yol geçmesi,kendim hergün bu yolu kullanıyorım ve hangi zihniyet hisarın içinden yol geçirir anlamış değilim ve bu durum beni çok sinirlendiriyor. Acaba yanılıyor muyum? yoksa hisarın surları bahsedilen 1509 depreminde mi yıkıldı? Eğer konu hakkında bir bilginiz varsa ve bilgilendirirseniz sevinirm saygılar…
2, Nezih Uzel
19 Ağustos 2009 19:57
Haklısınız, düzelttim, teşekkür ederim, göz hafızası bazen insanı yanıltıyor,buna yaşı da ekleyiniz. Muhterem kardeşim. Hisarın surlarının içinden ben de kırk beş senedir geçerim. Altmışlı yıllarda yazları Dünya gazetesinden sabah iş bitince ayrılır, Küçüksu plajına giderdik. Sonra vakit öğleyi geçince köprü başındaki dönerciye mihman olurduk. Ne güzel günlerdi. Hep düşünürdüm: Sultan Yıldırım Beyazıt’ın muhteşem kalesini kim ikiye böldü ? diye… Depremle ilgili bir kayda rastlamadım, herhalde son zamanda yolu başka yerden geçiremediler. Belki bir gün yanlışlık düzelir, saygı kuralı yerine gelir. Hoşçakalınız.
3 Recâi
20 Ağustos 2009 22:25
Hocam merhaba,
Bildiğim kadarıyla, Anadoluhisarı’nın içerisinden geçirilen yol 1928 senesinde dönemin şehremini Operatör Dr. Emin Paşa tarafından yapıldı. Hacı Anne’nin tabiriyle “Boğaziçi’ne en büyük zararı ne yangınlar, ne zelzele, ne de harp verdi. Belediye başkanlarının yaptığı tahribatı hiçbiri yapamadı” Dr. Rıza Nur hatıralarında, Milli Mücadele Döneminde, yaralıların tedavisinde görev alan Operatör Emin Paşa’nın Meclis’ten emeğinin karşılığı mahiyetinde para talep ettiğini anlatır.
Selam ve Saygılar…
3 Kasım 2009 Salı
BAŞARDIK.. Üniversiteler tartışıyor, hükümet sus-pus !...
Erzincan Ovası'nda, 'Türkiye'nin ihtiyacını bütünüyle karşılayacak; ülke gereksinimini karşıladıktan başka, büyük ölçüde ihraç edilerek yurdumuz ve halkımıza zenginlik, mutluluk ve refah getirecek" muazzam Doğalgaz ve Petrol rezervi hakkında ısrarla sürdürdüğümüz yayın amacına ulaştı ve sonuç verdi.
ÜNİVERSİTELER, Erzincan şehri ve Ovasında mevcut 'milli servet'i konuşuyor, tartışıyor...
e.MAİL adresim: hhgurel@hotmail.com 'a her gün yüzlerce mail geliyor, ayrıntılı bilgi, teknik veri, gelimeler hakkında açıklama ve dosya isteniyor.
Başta Erzincan'lı hemşehrilerim olmak üzere, bütün ülkem halkından tebrik, teşvik ve destek mesajları yağıyor;
MİLLET, Memlekette uygulanan adaletsiz, haksız, acımasız, insafsız ve merhametsiz "doğalgaz, petrol ve petrol ürünleri" vurgun ve soygunundan şikayetle, "bir an önce Erzincan petrol ve Doğalgazını çıkartma girişiminde bulunmayan" hükümet, enerji bakanlığı, ilgili kurumlar ve sorumlu yönetimi "görevi ihmal, halk düşmanlığı, pahacılık, suiistimal ve yolsuzlukla" suçluyor.
ANCAK; dosya-belge ve bilgiler kendilerine iletileli aradan aylar geçmesine rağmen TÜBİTAK, TPAO, MTA, Enerji Bakanlığı, Başbakanlık, TBMM Başkanlığı ve Cumhurbaşkanlığı'ndan her hangibir haber yok. Yani hükümet, bu ACİL ve HAYATİ önemdeki konuyla ilgilenmiyor.
BURADAN "BİR KEZ DAHA" HÜKÜMET'E SESLENİYORUM !...
Eğer, halka karşı biraz olsun sevginiz ve millete saygınız varsa!..:::
Lütfen, bu ses'e kulak verin. Erzincan Ovasında atıl bekleyen milli servet'e el atın. Doğalgaz'ı çıkarın, halkın yararlanmasınan sunun "VE" Bu hayati sektördeki soyguna-vurguna, derin hırsızlık, halk düşmanlığı ve yolsuzluğa "DUR" deyin, daha ne bekliyorsunuz?...
Hüseyin Hüsnü GÜREL, Yük. İnş. Müh., İTÜ-1953
Tel: 0312.4181237-4179051 // 0312.4331778-4335981, Ankara
Tel: 0312.4181237-4179051 // 0312.4331778-4335981, Ankara
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)